4 Aralık 2009 Cuma

Sıkıntılı ve Yorgunsan, Gel Durdur Dünyayı! Şarkı Söyle Gitsin!

Bazı zamanlar insanın boş vaktinin olmaması sanki onun çok yoğun olduğunu göstermezmiş gibi algılanabiliyor. Boş zamanınız yoksa; çok yoğun bir tempoda çalışıyor olmalısınız yada hastalık, ölüm gibi (Allah korusun!) ekstrem kara bulutların elinizden tutarak size tecavüz etmeye çalışmışlığı ile karşılaşmış olabilirsiniz. Ortada tecavüz yoksa, ekstrem bir durum da yoksa yoğunluk vardır. Hele birde yoğunluğa sıkıntı, stres eklenince... Ama korkutmaz gözü zira iş bitince, biten cinsi zamansaldır. Gelir, geçer zamanla. Peki diğer türleri?

Sıkıntı ve yoğunluk, insan için bir nevi psikoloji testi gibidir. Bu testi, yaralanmadan atlatmak belki imkansıza yakındır. Ama hasarın oranını az çok belirlemek elimizdedir çoğu zaman. Sıkıntı ve yoğunluğu bir bataklığa benzetirsek, bataklıktan kurtulmak için dışsal bir yardıma ihtiyaç duyulabilir. Ancak sıkıntı ve yoğunluğu dipsiz bir kuyuya benzetirsek, kuyudan kurtulmak için öncelikli gereksinimiz kişisel istek, arzu, inat gibi duygularımız olacaktır. Bu iki örnek iki farklı kişiliğin birbirlerine göre farklılığını göstermek için de kullanılabilir.

İki farklı bakış açısı farklı çözümü gözler önüne sermektedir. Bunda yadırganacak bir durum yok. Eğer herkes bataklık benzetmesini kendine uygun görseydi hepimiz bataklıkta yok olurduk. Yada hepimiz dipsiz kuyudaki kişiyle kendisini özdeşleştirseydi kimsenin kimseye ihtiyaçı olmayacağı gibi vahim bir sonuçla karşılaşmamız bile mümkündü.

Tabiki, dipsiz kuyudan kendi başımıza kurtulmak mümkündür ve bu takdir edilesi bir durumdur ancak çokta tavsiye edilesi bir durum değildir. Zira bacaklarda, kollarda derman, gözlerde fer kalmayıncaya kadar tırmanmaya çalışırsınız ve belkide son bir adım kala dermanınız tükenir. Ve tekrar tekrar denersiniz, bir garantisi yoktur son adımı atabileceğinizin. Belkide, güneşi görerek zirvede, ümidinizi taze tutabilirsiniz!

Bataklıktan da kurtulmak isterken kendi başınıza batmak daha derine... Çırpınmak, bağırmak daha derine, sessizliğe bile bile giden yolculuk! Güneşin yok olması! Her saniye, her dakika daha dibe gitmek, boğazına kadar batmak! Korku, telaş, ümitsizlik arasından uzanan bir el! İşte o el, ne kadar kıymetlidir? Ne kadar kıymetli olabilir sizin için? Bir düşünün...

Peki, ben bataklıkta çırpınmak kurtulamayan biri mi, dipsiz kuyudan kurtulmaya çalışan biri mi olmak isterdim? Ben her ikisi de oldum! Ve hatta üçünüde...


Ben öyle bir yardım ettimki birine onu kendi bataklığından kurtardım. O öyle bir kımet verdiki bana! İstemsiz yada istemli O'nun bataklığında ben benim yerimde de O vardı. O'nu bataklıktan kurtarırken oysaki ben bataklığa girmişim fark etmeden! O ise beni kurtarmak için benim gösterdiğim dirençi belkide bataklığın korkusunu bildiğinden gösteremedi! Tek başıma çırpındım durdum! O ise bana yardım etmek için başkalarını devreye sokmak istedi ve devreye girmeye hazır kişilerin bir bataklıktan insan kurtarma sanatı hakkında hiçbir bilgisi olmaması sonuçu boğazıma kadar batırıldım. Hızlı ve kederli! Korktular, kurtarayım derken öldürdüklerini göreceklerinden! Ümitsizlikle kaçıştılar, sonumu görmemek için.

Ve nasıl olduysa beni bataklıktan kurtaracak kişi tam da tüm ümitlerimin yok olduğu anda karşıma çıktı! Beni kurtardı, inanılmaz ama gerçekti. Bataklıktan kurtulmuştum. O benim için kıymetlilerin kıymetlisiydi! Böyle bir güzelliği doya doya yaşayamadan, tadını çıkaramadan, kanarcasına içemeden, ruhuma ruhunu ezberletemeden hayat bana öyle bir çalım attı ki doksan dakika ne kelime tüm sezon açısını çektim, çekeçeğimde.

Bu kadar değer verdiğin birinin yok olması, yitirilmesi... Ne açı bu! Tarifsiz... Yok oluş... Ürperti, yanlızlık, korku, endişe,... Yokluğun, beni en dipsiz kuyuya sürükledi! Şimdi tırmalıyorum kuyudan çıkmaya ve bu kez bataklıktan sonrasını düşünüp yardım almamam gerektiğini biliyorum. Biliyorum bilmesine de, bu nasıl bir acıdır da ben hep kendimi kuyunun en dibinde hissediyorum, "güneşim sensin, ellerimi uzatsam değer miyim?" diyemiyorum! Dilim kadar ellerim ve ayaklarım da birbirine dolanmış. Sıkışıp kalmışım bu kör, dipsiz kuyuda. Acıyla beslenip çıkabilirim belkide! "Hadi ha gayret son adım!" diyebilirim belkide... Ama nafile bu yürek sensiz dipsiz kuyudan başka yer ister mi? Gel de durdur acı dolu dünyamı! Hiç bitmeyecek sonu olmayan bir şarkı söyleyelim birlikte! Yada ben herşeyden geçip...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder