Talebelerden biri Sokrates'e sormuş:
-Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitabet sanatını öğrettiğin halde, niçin sen de çıkıp bir konuşma yapmıyorsun?
-Evlat, demiş Sokrates: Bileytaşı keskin değildir amma, en sert demiri bile keskin eder...
31 Aralık 2009 Perşembe
30 Aralık 2009 Çarşamba
Gerçek Mesafe Nedir?
En uzak mesafe ne Afrika’dir, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler... Ne de yildizlar geceleri isildayan... Mesafe iki kafa arasındadır... En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir, birbirini anlamayan...
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
29 Aralık 2009 Salı
Ramiz Dayı : Yalnızlık (Şiir)
Ezel dizisinin "Yanlız Kalmak" isimli 12. bölümününde Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı Ramiz Dayı karakterinin dizide söylemiş olduğu "Yalnızlık" şiiri;
Bir zamanlar iki adam varmış
Birbirinin arkadaşı
Birbirinin düşmanı
Biri diğerinin böğrüne bir hançer gibi
Bir yalnızlık sokmuş bir gece
O adam bir gün o yalnızlığın içinden
Yeniden doğup yemin etmiş.
Diğerini bulup o yalnızlığın içine
Diri diri gömmeye.
Sırf yalnız olmak değildir yalnızlık
Aynada kendine tahammül
Edemeyen adam yalnızdır.
Kendi surlarında gedik açamayan adam yalnızdır
Ama kendi etrafına kaleler kuran herkes
yalnız olmak istemez
Onları yıkacak birilerini arar yanında
Sevilmeyi hak etmediğini düşünen herkes yalnızdır
Sevmekten korkanın kaderi ise yalnız olmak değildir
Nefret ettikleriyle baş başa kalmaktır sonunda
Yalnızlık ayrı düşmek değildir sadece
Veda edememektir.
Neyin hayalini kurarsan kur
Her hikayenin sonudur yalnızlık.
Her zaman karanlık değil
Bazen pırıltılı bir mücevherdir yalnızlık
Yalnızlık arkanı dönmek değildir sadece
Serbest bırakmaktır sararıp solmuşlukları.
Dur hemen karar verme
Çünkü kendin için yalnız kalmak
Sevdiğini yalnız bırakmaktır.
İki arkadaş çaresi yok çarpışacaktır
İki düşman birbirine kavuşacaktır.
Çaresi yok biri yalnızlığa kucak açacak
Diğeri haince yalnızlıktan kaçacak
Çaresi yok en çok sevilen kimse
O hep yalnız kalacak
İki arkadaş çaresi yok biri ölecek
Çünkü yalnızlık ilk gelene keser bileti
Çünkü pusudaki canavar
Tek bir isim fısıldar kulağına
EZEL
Çünkü canavar sabırla sürüden ayrılanı bekler
Çünkü yalnızlık tek başına olmak değil
Pusuda bekleyen canavarla
Tek başına mücadele etmektir.
11. böülümde yine Ramiz Dayı'nın seslendirdiği Özdemir Asaf şiirini okumak için; yazısını okuyabilirsiniz.
Bir zamanlar iki adam varmış
Birbirinin arkadaşı
Birbirinin düşmanı
Biri diğerinin böğrüne bir hançer gibi
Bir yalnızlık sokmuş bir gece
O adam bir gün o yalnızlığın içinden
Yeniden doğup yemin etmiş.
Diğerini bulup o yalnızlığın içine
Diri diri gömmeye.
Sırf yalnız olmak değildir yalnızlık
Aynada kendine tahammül
Edemeyen adam yalnızdır.
Kendi surlarında gedik açamayan adam yalnızdır
Ama kendi etrafına kaleler kuran herkes
yalnız olmak istemez
Onları yıkacak birilerini arar yanında
Sevilmeyi hak etmediğini düşünen herkes yalnızdır
Sevmekten korkanın kaderi ise yalnız olmak değildir
Nefret ettikleriyle baş başa kalmaktır sonunda
Yalnızlık ayrı düşmek değildir sadece
Veda edememektir.
Neyin hayalini kurarsan kur
Her hikayenin sonudur yalnızlık.
Her zaman karanlık değil
Bazen pırıltılı bir mücevherdir yalnızlık
Yalnızlık arkanı dönmek değildir sadece
Serbest bırakmaktır sararıp solmuşlukları.
Dur hemen karar verme
Çünkü kendin için yalnız kalmak
Sevdiğini yalnız bırakmaktır.
İki arkadaş çaresi yok çarpışacaktır
İki düşman birbirine kavuşacaktır.
Çaresi yok biri yalnızlığa kucak açacak
Diğeri haince yalnızlıktan kaçacak
Çaresi yok en çok sevilen kimse
O hep yalnız kalacak
İki arkadaş çaresi yok biri ölecek
Çünkü yalnızlık ilk gelene keser bileti
Çünkü pusudaki canavar
Tek bir isim fısıldar kulağına
EZEL
Çünkü canavar sabırla sürüden ayrılanı bekler
Çünkü yalnızlık tek başına olmak değil
Pusuda bekleyen canavarla
Tek başına mücadele etmektir.
11. böülümde yine Ramiz Dayı'nın seslendirdiği Özdemir Asaf şiirini okumak için; yazısını okuyabilirsiniz.
Mademki bu dünya bile yok olacak bir gün, sevginin bitmesine insan niye üzülsün. Aşk mı kaderi kovalar, kader mi aşkı? Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi…
Hamlet
Hamlet
28 Aralık 2009 Pazartesi
Ezel - Yalnız Kalmak
Ezel : Sırada öyle işler bekliyor ki vicdanlı adamın yapacağı işler değil.
Kamil : Bunun adı vicdan mı tereddüt mü?
Ezel: İntikam sırf soğuk değil, bir de yalnız yenen bir yemekmiş...
Ramiz Dayı:
Bir zamanlar iki adam varmış
biri ötekine öğle bir kötülük yapımış ki
ikiside yalnız kalmış
bunlardan biri iyiymiş biri kötü
biri fakir biri zengin
biri yaşıyacak biri ölecek
kimin hikayesi olursa olsun...
Ramiz Dayı:
Sırf yalnız olmak değildir yanlızlık
Aynada kendine tahammül edemeyen adam yanlızdır.
Kendi surlarında gedik açamayan adam yalnızdır...
Ama kendi etrafına kaleler kuran herkes,
Yalnız olmak istemez...
Sevilmediğini hak ettiğini düşünen herkes yalnızdır.
Sevmekten korkanın kaderi
Yanlız kalmak değildir
Nefret ettikleri ile baş başa kalmaktır.
Eyşan : Seni degil ama senin gidememeni sevdim...
Eyşan : Senin köklerini kopartır, aşağıya sallandırırım Cengiz. O kontratı bugün imzalayacaksın.
Ramiz Dayı :
Yanlızlık ayrı düşmek değildir sadece
Veda edememektir.
Neyin hayalini kurarsan kur,
Her hayalin sonudur yanlızlık...
Heran karanlık değil,
Bazen parıltılı bir mücevherdir, yanlızlık...
Yalnızlık arkasını dönmek değildir sadece,
Serbest bırakmaktır sana hapsolmuş ruhları...
Ramiz Dayı :
Dur hemen karar verme
Çünkü kendin için yalnız kalmak
Sevdiğini yalnız bırakmaktır.
İki arkadaş çaresi yok çarpışacaktır
İki düşman birbirine kavuşacaktır.
İki düşman birbirine kavuşacak...
Çaresi yok biri yalnızlıga kucak açacak,
Diğeri haince yalnızlıktan kaçacak...
Çaresi yok en çok sevilen kimse
O hep yalnız kalacak...
İki arkadaş...
Çaresi yok
Biri ölecek
Çünkü yanlızlık
İlk gelene keser bileti...
Çünkü pusudaki canavar
tek bir isim fısıldar kulağına
EZEL
Çünkü canavar sabırla sürüden ayrılanı bekler
Çünkü yalnızlık tek başına olmak değil
Pusuda bekleyen canavarla
Tek başına mücadele etmektir.
Ramiz Dayı: Eee... Yalnız değilsin yiğen.....
Diğer bölümlerden akılda kalanlar;
* Gülce - Ömer Lütfi Mete - Uçurumun kenarındayım Hızır
* Ezel - İhanet - Utanç - Yalnızlık
* Ezel - Sadakat
* Ezel ve William Shakespeare - Macbeth
Kamil : Bunun adı vicdan mı tereddüt mü?
Ezel: İntikam sırf soğuk değil, bir de yalnız yenen bir yemekmiş...
Ramiz Dayı:
Bir zamanlar iki adam varmış
biri ötekine öğle bir kötülük yapımış ki
ikiside yalnız kalmış
bunlardan biri iyiymiş biri kötü
biri fakir biri zengin
biri yaşıyacak biri ölecek
kimin hikayesi olursa olsun...
Ramiz Dayı:
Sırf yalnız olmak değildir yanlızlık
Aynada kendine tahammül edemeyen adam yanlızdır.
Kendi surlarında gedik açamayan adam yalnızdır...
Ama kendi etrafına kaleler kuran herkes,
Yalnız olmak istemez...
Sevilmediğini hak ettiğini düşünen herkes yalnızdır.
Sevmekten korkanın kaderi
Yanlız kalmak değildir
Nefret ettikleri ile baş başa kalmaktır.
Eyşan : Seni degil ama senin gidememeni sevdim...
Eyşan : Senin köklerini kopartır, aşağıya sallandırırım Cengiz. O kontratı bugün imzalayacaksın.
Ramiz Dayı :
Yanlızlık ayrı düşmek değildir sadece
Veda edememektir.
Neyin hayalini kurarsan kur,
Her hayalin sonudur yanlızlık...
Heran karanlık değil,
Bazen parıltılı bir mücevherdir, yanlızlık...
Yalnızlık arkasını dönmek değildir sadece,
Serbest bırakmaktır sana hapsolmuş ruhları...
Ramiz Dayı :
Dur hemen karar verme
Çünkü kendin için yalnız kalmak
Sevdiğini yalnız bırakmaktır.
İki arkadaş çaresi yok çarpışacaktır
İki düşman birbirine kavuşacaktır.
İki düşman birbirine kavuşacak...
Çaresi yok biri yalnızlıga kucak açacak,
Diğeri haince yalnızlıktan kaçacak...
Çaresi yok en çok sevilen kimse
O hep yalnız kalacak...
İki arkadaş...
Çaresi yok
Biri ölecek
Çünkü yanlızlık
İlk gelene keser bileti...
Çünkü pusudaki canavar
tek bir isim fısıldar kulağına
EZEL
Çünkü canavar sabırla sürüden ayrılanı bekler
Çünkü yalnızlık tek başına olmak değil
Pusuda bekleyen canavarla
Tek başına mücadele etmektir.
Ramiz Dayı: Eee... Yalnız değilsin yiğen.....
Diğer bölümlerden akılda kalanlar;
* Gülce - Ömer Lütfi Mete - Uçurumun kenarındayım Hızır
* Ezel - İhanet - Utanç - Yalnızlık
* Ezel - Sadakat
* Ezel ve William Shakespeare - Macbeth
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Ezel,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
23 Aralık 2009 Çarşamba
Gülce - Ömer Lütfi Mete - Uçurumun kenarındayım Hızır
İbrahim Sadri tarafından da seslendirilmiş olan Ömer Lütfi Mete'ye ait Gülce isimli şiirdir. Ayrıca Deli Yürek adlı dizide Kuşçu karakteri de dizide bu şiiri zamanında seslendirmiştir. Deli Yürek'te Kuşçu, Ezel'de Ramiz Dayı ile insanların güzellikleri keşfetmesi güzeldir. Aşk etrafında dönen, kimin eli kimin cebinde belli olmayan dizilere tercih ederim.
Gülce
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
Ömer Lüfü Mete 1981
Gülce
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
Ömer Lüfü Mete 1981
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Ezel,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
21 Aralık 2009 Pazartesi
Dalian Atkinson – Wimbledon v ASTON VILLA (1992-93)
Bu Gol İzlenir 13 : Dalian Atkinson – Wimbledon v ASTON VILLA (1992-93)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=oArLA8e4Dww
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=oArLA8e4Dww
20 Aralık 2009 Pazar
Georgi Kinkladze – MANCHESTER CITY v Southampton (1995-96)
Bu Gol İzlenir 12 : Georgi Kinkladze – MANCHESTER CITY v Southampton (1995-96)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=rg57cOivaQc
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=rg57cOivaQc
Benim Adım Orman - Şebnem Ferah
İçimden geçeceksen eğer,
Burdayım...
Yürü üzerime...
Ateş, şiir hepsi benim
Hazırım ben,
Gel, gel, gel...
İstersen, dinlen içimde.
Köklerimden bir şarkı var dilimde
Çıplak ayaklarla gezer köşemde
Gel, gel, gel...
Benim Adım Orman
Örtü yaptım yapraklardan
Serdim herkesi üstüme
Biz hepimiz uyuduk
Bittik,
Yanlızlıktan
Yeşildim olabildiğince
Yaşlandım, maviye değince
Hem gündüz hem gece
Aklına düşünce
Gel, gel, gel
Benim Adım Orman
Örtü yaptım yapraklardan
Serdim herkesi üstüme
Sür, yüzünü yüzüme
Korkma yanlızlıktan
Benim Adım Orman
Örtü yaptım yapraklardan
Serdim herkesi üstüme
Sür, yüzünü gözüme
Korkma yanlızlıktan...
Şarkıyı dinlerken yazmak geldi biran...
19 Aralık 2009 Cumartesi
Eric Cantona – MANCHESTER UNITED v Sunderland (1995-96)
Bu Gol İzlenir 11 : Eric Cantona – MANCHESTER UNITED v Sunderland (1995-96)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=W8J6nQteMAY
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=W8J6nQteMAY
İşidin Ey Yarenler - Yunus Emre "İşittik, vesselam"
İşidin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşık olmayan gönül misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşk erinin gül yüzü yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış şol yavuz kışa benzer
Münkir işini bilmez işi ileri gelmez
Nice tâbir eylesen anlanmaz düşe benzer
Hırs anı almışdürür nefsine kalmışdürür
Kendi tatlı canına yavuz yoldaşa benzer
Aşk kudret küresidir sızdırır âşıkları
Halden hale döndürür andan gümüşe benzer
Âşık canı dinlemez tâ dosta ermeyince
Dünyada kararı yok pervazlı kuşa benzer
Ol sultan kapısında ol Hazret tapusunda
Âşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer
Geç Yunus endişeden ne gerek bu pîşeden
Önden ere aşk gerek andan dervişe benzer
YUNUS EMRE
Aşık olmayan gönül misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşk erinin gül yüzü yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış şol yavuz kışa benzer
Münkir işini bilmez işi ileri gelmez
Nice tâbir eylesen anlanmaz düşe benzer
Hırs anı almışdürür nefsine kalmışdürür
Kendi tatlı canına yavuz yoldaşa benzer
Aşk kudret küresidir sızdırır âşıkları
Halden hale döndürür andan gümüşe benzer
Âşık canı dinlemez tâ dosta ermeyince
Dünyada kararı yok pervazlı kuşa benzer
Ol sultan kapısında ol Hazret tapusunda
Âşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer
Geç Yunus endişeden ne gerek bu pîşeden
Önden ere aşk gerek andan dervişe benzer
YUNUS EMRE
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
18 Aralık 2009 Cuma
Başarı - Bahane ilişkisi
Çok ekstrem bir söz değil belki ama not olsun. Kayıtlarda bulunsun;
"Başarılı insanların hayatları
incelendiğinde, şu görülmüştür:sıradan bir insanın öne sürebileceği tüm
bahaneler, başarılı insanlar tarafından ileri sürülebilecekken ,ileri
sürülmemiştir..."
D.J.SCHAWARTZ
"Başarılı insanların hayatları
incelendiğinde, şu görülmüştür:sıradan bir insanın öne sürebileceği tüm
bahaneler, başarılı insanlar tarafından ileri sürülebilecekken ,ileri
sürülmemiştir..."
D.J.SCHAWARTZ
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Wayne Rooney – MANCHESTER UNITED v Newcastle (2004-05)
Bu Gol İzlenir 10 : Wayne Rooney – MANCHESTER UNITED v Newcastle (2004-05)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=OKplXAWFZrA
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=OKplXAWFZrA
Adam Olmak - R. KIPLING - B. Ecevit
Çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
Sen aklı başında kalabilirsen eğer
Herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
Hem kendine güvenebilirsen eğer
Bekleyebilirsen usanmadan
Yalanla karşılık vermezsen yalana
Kendini evliya sanmadan
Kin tutmayabilirsen kin tutana
Düşlere kapılmadan düş kurabilir
Yolunu saptırmad...an düşünebilirsen eğer
Ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir
İkisine de vermeyebilirsen değer
Söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
Kandırabilir diye safları dert edinmezsen
Ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
Koyulabilirsen işe yeniden
Döküp ortaya varını yoğunu
Bir yazı-turada yitirsen bile
Yitirdiklerini dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu
Yüreğine sinirine dayan diyecek
Direncinden başka şeyin kalmasa da
Herkesin bırakıp gittiği noktada
Sen dayanabilirsen tek
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
Unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
Dost da düşman da incitemezse seni
Ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
Her saatin her dakkasına
Emeğini katarsan hakçasına
Her şeyiyle dünya önüne serilir
Üstelik oğlum adam oldun demektir
Rudyard KIPLING
Çeviri: Bülent ECEVİT
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Dalalım şu ırmağa - Mevlana
Kusuruma bakmayın benim, dostlar, bağışlayın beni. Ben davullara, bayraklara aldırmayan Bir padişahın yoluna düşmüşüm, Deli divane olmuşum. Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben, Çok uzaklardan geçen bir hayal gibi. Ama yok da sayılmam hani, var olan bir şeyim ben. Haydi ben bensiz geleyim, sen sensiz gel. Ne varsa şu ırmağın içinde var, Soyunalım iki can, dalalım şu ırmağa, hadi.
Bu kupkuru yerde yakınmadan gayri ne gördük, Bu kupkuru yerde ne gördük zulümden gayri. Bu ırmakta ne ölmek var bize, Bu ırmakta ne gam var, Ne keder var, ne dert. Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan, Bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret. Durma, çabuk gel, gelmem deme. Ne evet demek yaraşır sana, Ne hayır, dostum, Senin şanına sadece gelmek yaraşır.
MEVLANA
Bu kupkuru yerde yakınmadan gayri ne gördük, Bu kupkuru yerde ne gördük zulümden gayri. Bu ırmakta ne ölmek var bize, Bu ırmakta ne gam var, Ne keder var, ne dert. Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan, Bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret. Durma, çabuk gel, gelmem deme. Ne evet demek yaraşır sana, Ne hayır, dostum, Senin şanına sadece gelmek yaraşır.
MEVLANA
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
17 Aralık 2009 Perşembe
Paulo Di Canio – WEST HAM v Wimbledon (1999-00)
Bu Gol İzlenir 9 : Paulo Di Canio – WEST HAM v Wimbledon (1999-00)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=vUh-NcHi5ug
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=vUh-NcHi5ug
16 Aralık 2009 Çarşamba
Thierry Henry – ARSENAL v Manchester United (2000-01)
Bu Gol İzlenir 8 : Thierry Henry – ARSENAL v Manchester United (2000-01)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=sbASd5CU3H8
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=sbASd5CU3H8
15 Aralık 2009 Salı
İngiltere hafta sonu - Kişisel Notlar 12-13 Dec 09
İngiltere'de birbirinden ilginç sonuçların olduğu bir hafta sonunu geride bıraktık. 3 - 3 'lük beraberlikle sonuçlanan Chelsea Everton maçı, 2 - 2 biten Stoke - Wigan maçı, Aston Villa'nın Man United karşısında 26 yıl aradan sonra 1 - 0 'lık skor ile deplasmanda galip ayrılması, iki devin karşılaştığı Liverpool ve Arsenal mücadelesi ve bunların yanında birde 3 - 3 biten Bolton Man City maçı.
Gerçekten futbolseverler için çılgınca bir hafta sonu. Klasnic'in 2 gol atmasına özellikle sevindim. Geçirdiği rahatsızlık dolayısı ile ezilenden, mazlumdan yanındayım. Aynı Tuncay Şanlı'nın Stoke forması ile ilk golüne sevindiğim gibi. Bu tarz yabancı liglerde oynayan oyuncuların kim olduğuna bakılmadan, daha önceki oynadığı takımlara ve orada göstermiş olduğı performansa yada profesyonelliğe takılmadan desteklenmesinden yanayım. Destekleyelimde ne olacak derseniz de sadece oyuncuya "Kalma, gel" baskısından ziyade "gelme, kal" baskısının oluşmasına vesile olma ihtimalidir sebebp.
Bir sürü güzelliğe karşın bu hafta sonuna dair Bolton'un 2. golu ve Tevez'in müthiş formu aklımdan çıkmayacak. Bence Premier League'de haftanın futbolcusu Tevez'dir. Ayrıca unutmadan birde Maynor Figueroa'nın orta sahadan attığı bir gol var ki akıllara zarar. Zeki ve yetenekli oyuncu bir başka oluyor.
Bolton Wanderers 3 3 Manchester City Maçının Golleri
Gerçekten futbolseverler için çılgınca bir hafta sonu. Klasnic'in 2 gol atmasına özellikle sevindim. Geçirdiği rahatsızlık dolayısı ile ezilenden, mazlumdan yanındayım. Aynı Tuncay Şanlı'nın Stoke forması ile ilk golüne sevindiğim gibi. Bu tarz yabancı liglerde oynayan oyuncuların kim olduğuna bakılmadan, daha önceki oynadığı takımlara ve orada göstermiş olduğı performansa yada profesyonelliğe takılmadan desteklenmesinden yanayım. Destekleyelimde ne olacak derseniz de sadece oyuncuya "Kalma, gel" baskısından ziyade "gelme, kal" baskısının oluşmasına vesile olma ihtimalidir sebebp.
Bir sürü güzelliğe karşın bu hafta sonuna dair Bolton'un 2. golu ve Tevez'in müthiş formu aklımdan çıkmayacak. Bence Premier League'de haftanın futbolcusu Tevez'dir. Ayrıca unutmadan birde Maynor Figueroa'nın orta sahadan attığı bir gol var ki akıllara zarar. Zeki ve yetenekli oyuncu bir başka oluyor.
Bolton Wanderers 3 3 Manchester City Maçının Golleri
Maymun Tuzağı ve Sen
Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır; Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, maymun elini yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbirsey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki, bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.
Joseph Goldstein
Hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, maymun elini yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbirsey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki, bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.
Joseph Goldstein
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Paul Scholes – Aston Villa v MANCHESTER UNITED (2006-2007)
Bu Gol İzlenir 7 : Paul Scholes – Aston Villa v MANCHESTER UNITED (2006-2007)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=3Q1Fcg-78VE
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=3Q1Fcg-78VE
14 Aralık 2009 Pazartesi
Ezel - İhanet - Utanç - Yalnızlık
Hayatta öyle şeyler vardır ki,
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz,
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Bir Özdemir Asaf şiiri...
Ramiz Dayı : Hayatta öyle şeyler varki,
Mutlaka yapmak gerek....
Mutlaka yanlız yapmak gerek
Cengiz: Katil utanç duymaz,
ama utanç adamı katil eder...
Ali: Ben şunu söylemek için geldim:
eğer konuşursan,
eğer birine bir şey dersen;
sen içerdesin,
annen dışarda,
baban dışarda,
kardeşin dışarda...
Ali : Artık ne yaptığımı biliyorsun,
Ne yapacağımı da bilirsin...
Ömer: Nereye gidersen git göreceğim seni,
Nereye gidersen git en başa döneceksin
Eyşan : Ben eskiden böyle biri değildim!
Ezel : Nası biriydin?
Eyşan : Hatırlamıyorum...
Ali : Bi lanet var üstümde
Gitmiyor...
Kafamın içinde o sesler varya...
Susmuyor!
Ezel: Beni seviyorsan benim için dene...
Benim için yaşa...
Ali : Bilen bilir...
Lanet yakana yapıştımı
bırakmaz yakanı...
...
Naptıysam bilerek yaptım
...
Ne cehennemden korkarm
Ne yaptıysam kenim kendime yaptım
Bi kötülük yapıp altına bir imza çaktım
Zannettim ki özgürlüğümü satın aldım
Benim ayıbım alttaki tarihi okumamışım
Bu gece dolmuş vadem...
Bahar: Seni yaklaşan karanlığımla seviyorum
Ali : Utanç dinmeyen tek fırtınadır,
En acımasız düşmandır...
En büyük lanettir.
Ali: Buraya kadarmış, Eyşan.
Ben bu yükle buraya kadar gelebildim...
Ali : Sonunda utanç aşktan da ölümden de güçlüdür....
Utanç durdugu yerde yakar kül eder adamı.
Tek tek toplayana dek kendini...
Öyle acır ki canın
Sonunda utanç, merhametsiz eder insanı...
"Şeytan sadece sunar, insan isterse seçer". Oscar Wilde.
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz,
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Bir Özdemir Asaf şiiri...
Ramiz Dayı : Hayatta öyle şeyler varki,
Mutlaka yapmak gerek....
Mutlaka yanlız yapmak gerek
Cengiz: Katil utanç duymaz,
ama utanç adamı katil eder...
Ali: Ben şunu söylemek için geldim:
eğer konuşursan,
eğer birine bir şey dersen;
sen içerdesin,
annen dışarda,
baban dışarda,
kardeşin dışarda...
Ali : Artık ne yaptığımı biliyorsun,
Ne yapacağımı da bilirsin...
Ömer: Nereye gidersen git göreceğim seni,
Nereye gidersen git en başa döneceksin
Eyşan : Ben eskiden böyle biri değildim!
Ezel : Nası biriydin?
Eyşan : Hatırlamıyorum...
Ali : Bi lanet var üstümde
Gitmiyor...
Kafamın içinde o sesler varya...
Susmuyor!
Ezel: Beni seviyorsan benim için dene...
Benim için yaşa...
Ali : Bilen bilir...
Lanet yakana yapıştımı
bırakmaz yakanı...
...
Naptıysam bilerek yaptım
...
Ne cehennemden korkarm
Ne yaptıysam kenim kendime yaptım
Bi kötülük yapıp altına bir imza çaktım
Zannettim ki özgürlüğümü satın aldım
Benim ayıbım alttaki tarihi okumamışım
Bu gece dolmuş vadem...
Bahar: Seni yaklaşan karanlığımla seviyorum
Ali : Utanç dinmeyen tek fırtınadır,
En acımasız düşmandır...
En büyük lanettir.
Ali: Buraya kadarmış, Eyşan.
Ben bu yükle buraya kadar gelebildim...
Ali : Sonunda utanç aşktan da ölümden de güçlüdür....
Utanç durdugu yerde yakar kül eder adamı.
Tek tek toplayana dek kendini...
Öyle acır ki canın
Sonunda utanç, merhametsiz eder insanı...
"Şeytan sadece sunar, insan isterse seçer". Oscar Wilde.
Beethoven: Symphony No. 7 in A Major Op 92. Allegretto
Benim Abim Bir Katil!
Aşkın Tarifi mi Olur?
AŞK; Bir hayalin peşinde koşabilmektir. Üstelik sonunda o hayali hiç gerçekleştirememe olasılığına rağmen. Günleri, geceleri bir odaya kapanarak geçirirken bir telefon çığlığına, bir kapı ziline ömrün yarısını verebilmeyi düşünmektir. Duyulacak bir sesle ömrün üzerine bir ömür daha ekleneceğini hissetmektir.Onsuz yapama...yacağını düşünürken bir gün yapayalnız kalma korkusunun bütün vücudu titretmesidir.
Chamfort
Chamfort
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Savaşmadan Gel...
Niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz...
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Yalnızlık Tanımlanamaz Psikolojik İşkençe Metodudur
Yalnızlık; zıfıri gecelerde kimsesiz kalmak, temmuz ateşinde su bulamamak, şubat ayında ateşi aramak, günlerce susuz kalmak gibi ama en önemlisi yalnızlık; seni özlerken, sessizce ağlamak gibi...
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Matt Le Tissier – Blackburn v SOUTHAMPTON (1994-95)
Bu Gol İzlenir 6: Matt Le Tissier – Blackburn v SOUTHAMPTON (1994-95)
>
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=Xn3OtbMmaC4
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=Xn3OtbMmaC4
13 Aralık 2009 Pazar
David Beckham – Wimbledon v MANCHESTER UNITED (1996-97)
Bu gol izlenir 5 : David Beckham – Wimbledon v MANCHESTER UNITED (1996-97)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=7wHL6U4G7Cg
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=7wHL6U4G7Cg
Dennis Bergkamp – Newcastle v ARSENAL (2001-02)
Bu gol izlenir 4 : Dennis Bergkamp – Newcastle v ARSENAL (2001-02)
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=8DNfgibZO5o
Youtube: http://www.youtube.com/watch?v=8DNfgibZO5o
Galatasaray ve Hayalimdeki 11
Hayal gerçek olabilir zira olmayanı istemedim, sadece yorum farkı söz konusu;
Leo Franco
Sabri - M.Topal - Balta - Caner
Keita - Arda - Linderoth - Elano - Kewell
Baros
Çok gol mu yer? Aman hadi canım sende ne önemi var ki?
Leo Franco
Sabri - M.Topal - Balta - Caner
Keita - Arda - Linderoth - Elano - Kewell
Baros
Çok gol mu yer? Aman hadi canım sende ne önemi var ki?
7 Aralık 2009 Pazartesi
Ezel Sadakat
Sevgisini öldürmek, ihanet etmek...
Sadakat, ne menem şeydir bu sadakat...
Sessiz kalmak mıdır? ...
Kıyametin kopacağını bile bile...
Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz,
Bir kere çizgiyi geçtin mi, yoktur dönüşü...
Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın sana hayat,
Çeker gider sadık kalmaz sana....
Ama kötülük öylemi?
Hep yanı başındadır insanın..
Sözler verilir sözler unutulur...
Gün gelir ihanet eden sadakat ister...
Sadaka gibi verilmez sadakat...
İsteyen hepsini ister...
Sevdiğine sadık kalan adam,
Kendinden vazgeçebilen adamdır...
Sadakat sevdiğinin kalbini çıkarıp,
Elinde tutmaktır...
Ama sadakat yeğenim gerektiğinde o yüregi,
Alıp yere fırlatmaktır...
Sadakat ya birine koşmaktır
ya da birinden kaçmaktır...
Sadakat, erdem değildir esasında
sevgiden kör olmaktır...
Hep kaçtığın şeye,
Eninde sonunda yakalanmaktır, sadakat...
Yemin etmeden bir daha düşün...
Çünkü, sadakatla başlayan herşey ihanetle biter...
Artık Ben Yokum! Öldür Beni Kardeşim!
beğenen beğenir;
Sadakat, ne menem şeydir bu sadakat...
Sessiz kalmak mıdır? ...
Kıyametin kopacağını bile bile...
Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz,
Bir kere çizgiyi geçtin mi, yoktur dönüşü...
Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın sana hayat,
Çeker gider sadık kalmaz sana....
Ama kötülük öylemi?
Hep yanı başındadır insanın..
Sözler verilir sözler unutulur...
Gün gelir ihanet eden sadakat ister...
Sadaka gibi verilmez sadakat...
İsteyen hepsini ister...
Sevdiğine sadık kalan adam,
Kendinden vazgeçebilen adamdır...
Sadakat sevdiğinin kalbini çıkarıp,
Elinde tutmaktır...
Ama sadakat yeğenim gerektiğinde o yüregi,
Alıp yere fırlatmaktır...
Sadakat ya birine koşmaktır
ya da birinden kaçmaktır...
Sadakat, erdem değildir esasında
sevgiden kör olmaktır...
Hep kaçtığın şeye,
Eninde sonunda yakalanmaktır, sadakat...
Yemin etmeden bir daha düşün...
Çünkü, sadakatla başlayan herşey ihanetle biter...
Artık Ben Yokum! Öldür Beni Kardeşim!
beğenen beğenir;
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Ezel,
Film,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Ezel ve William Shakespeare - Macbeth
Yapmakla olup bitseydi bu iş,
Hemen yapardım, olup biterdi.
Döktüğüm kanla akıp gitse her şey,
Bir vuruşta sonuna varılsa işin,
Bir anda bu dünyayı olsun kazanıversen,
Zaman denizinin bir kumsalı olan bu dünyayı
Öbür dünyayı gözden çıkarır insan.
Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı.
Verdiğimiz kanlı dersi alan
Gelip bize veriyor aldığı dersi.
Doğruluğun şaşmaz eli bize sunuyor
İçine zehir döktüğümüz kupayı.
Adam burada, iki katlı güvenlikte:
Bir kere akrabası ve adamıyım:
Ona kötülük etmemem için iki zorlu sebep.
Sonra misafirim; Değil kendim bıçaklamak,
El bıçağına karşı korumam gerek onu.
Üstelik bu Duncan, ne iyi yürekli bir insan,
Ve ne bulunmaz bir kral.
Her değeri ayrı bir İsrafil borusu olur
Lanet okumak için onu öldürene!
Acımak yeni doğmuş bir çocuk olur, çırılçıplak,
Kasırganın yelesine sarılmış,
Ya da bir melek, görülmez atlarına binmiş göklerin,
Ve gider dört bir yana haber verir
Bu yürekler acısı cinayeti,
Göz yaşı savrulur esen yellerde.
Sebep yok onu öldürmem için,
Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yükselme hırsım;
O da bir atlayış atlıyor ki atın üstüne
Öbür tarafa düşüyor, eğerde duracak yerde. (William Shakespeare)
Ezeli izlerken kulaklarımın pası siliniyor ara ara yukarıdaki de öyle silip, süpürenlerden, kısacası temizlikçilerden birinin eseri, temizlikçi dediysek hemen alınma, yanlış algılama tekrar oku. Sindire sindire... Kolay gelsin...
Hayat o kadar iyi değil, hayat o kadar bağışlayıcı değil!
Bende değilim...
Unutma, Körler bile göremediklerini görürler zamanla...
Olmadı mı? O zaman biraz sadakat dersi almalısın;
Sadakat
Hemen yapardım, olup biterdi.
Döktüğüm kanla akıp gitse her şey,
Bir vuruşta sonuna varılsa işin,
Bir anda bu dünyayı olsun kazanıversen,
Zaman denizinin bir kumsalı olan bu dünyayı
Öbür dünyayı gözden çıkarır insan.
Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı.
Verdiğimiz kanlı dersi alan
Gelip bize veriyor aldığı dersi.
Doğruluğun şaşmaz eli bize sunuyor
İçine zehir döktüğümüz kupayı.
Adam burada, iki katlı güvenlikte:
Bir kere akrabası ve adamıyım:
Ona kötülük etmemem için iki zorlu sebep.
Sonra misafirim; Değil kendim bıçaklamak,
El bıçağına karşı korumam gerek onu.
Üstelik bu Duncan, ne iyi yürekli bir insan,
Ve ne bulunmaz bir kral.
Her değeri ayrı bir İsrafil borusu olur
Lanet okumak için onu öldürene!
Acımak yeni doğmuş bir çocuk olur, çırılçıplak,
Kasırganın yelesine sarılmış,
Ya da bir melek, görülmez atlarına binmiş göklerin,
Ve gider dört bir yana haber verir
Bu yürekler acısı cinayeti,
Göz yaşı savrulur esen yellerde.
Sebep yok onu öldürmem için,
Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yükselme hırsım;
O da bir atlayış atlıyor ki atın üstüne
Öbür tarafa düşüyor, eğerde duracak yerde. (William Shakespeare)
Ezeli izlerken kulaklarımın pası siliniyor ara ara yukarıdaki de öyle silip, süpürenlerden, kısacası temizlikçilerden birinin eseri, temizlikçi dediysek hemen alınma, yanlış algılama tekrar oku. Sindire sindire... Kolay gelsin...
Hayat o kadar iyi değil, hayat o kadar bağışlayıcı değil!
Bende değilim...
Unutma, Körler bile göremediklerini görürler zamanla...
Olmadı mı? O zaman biraz sadakat dersi almalısın;
Sadakat
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Ezel,
Film,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Aranmak ne Güzelmiş oysaki...
Neredeyse yirmi dört saatimiz birlikte geçerken, kısa süreli ayrılıklarda bile beni telefonla arardın... Ben ki öküzün önde gideni olarak sana hep duygusuzca "hayrola" , "bişey mi oldu?" yaklaşımında bulunurdum. Şimdi gözüm hep telefonda da ne oluyor aranmayacağımı bile bile...
Oysaki ne güzelmiş senin tarafından aranmak...
Sadece "seni özledim" cümlesini duymak...
Zamanı geri alabiliyor muyuz? Kaybetmek ne zor iş, hele birde hiç dönemeyeceğini bilince... Şimdi sana hiç ulaşmayacağını bilsem de yazıyorum işte hemde köpek gibi pişman olarak... Pişmanım affet beni... Herşey yarım kaldı...
Oysaki ne güzelmiş senin tarafından aranmak...
Sadece "seni özledim" cümlesini duymak...
Zamanı geri alabiliyor muyuz? Kaybetmek ne zor iş, hele birde hiç dönemeyeceğini bilince... Şimdi sana hiç ulaşmayacağını bilsem de yazıyorum işte hemde köpek gibi pişman olarak... Pişmanım affet beni... Herşey yarım kaldı...
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
4 Aralık 2009 Cuma
Sıkıntılı ve Yorgunsan, Gel Durdur Dünyayı! Şarkı Söyle Gitsin!
Bazı zamanlar insanın boş vaktinin olmaması sanki onun çok yoğun olduğunu göstermezmiş gibi algılanabiliyor. Boş zamanınız yoksa; çok yoğun bir tempoda çalışıyor olmalısınız yada hastalık, ölüm gibi (Allah korusun!) ekstrem kara bulutların elinizden tutarak size tecavüz etmeye çalışmışlığı ile karşılaşmış olabilirsiniz. Ortada tecavüz yoksa, ekstrem bir durum da yoksa yoğunluk vardır. Hele birde yoğunluğa sıkıntı, stres eklenince... Ama korkutmaz gözü zira iş bitince, biten cinsi zamansaldır. Gelir, geçer zamanla. Peki diğer türleri?
Sıkıntı ve yoğunluk, insan için bir nevi psikoloji testi gibidir. Bu testi, yaralanmadan atlatmak belki imkansıza yakındır. Ama hasarın oranını az çok belirlemek elimizdedir çoğu zaman. Sıkıntı ve yoğunluğu bir bataklığa benzetirsek, bataklıktan kurtulmak için dışsal bir yardıma ihtiyaç duyulabilir. Ancak sıkıntı ve yoğunluğu dipsiz bir kuyuya benzetirsek, kuyudan kurtulmak için öncelikli gereksinimiz kişisel istek, arzu, inat gibi duygularımız olacaktır. Bu iki örnek iki farklı kişiliğin birbirlerine göre farklılığını göstermek için de kullanılabilir.
İki farklı bakış açısı farklı çözümü gözler önüne sermektedir. Bunda yadırganacak bir durum yok. Eğer herkes bataklık benzetmesini kendine uygun görseydi hepimiz bataklıkta yok olurduk. Yada hepimiz dipsiz kuyudaki kişiyle kendisini özdeşleştirseydi kimsenin kimseye ihtiyaçı olmayacağı gibi vahim bir sonuçla karşılaşmamız bile mümkündü.
Tabiki, dipsiz kuyudan kendi başımıza kurtulmak mümkündür ve bu takdir edilesi bir durumdur ancak çokta tavsiye edilesi bir durum değildir. Zira bacaklarda, kollarda derman, gözlerde fer kalmayıncaya kadar tırmanmaya çalışırsınız ve belkide son bir adım kala dermanınız tükenir. Ve tekrar tekrar denersiniz, bir garantisi yoktur son adımı atabileceğinizin. Belkide, güneşi görerek zirvede, ümidinizi taze tutabilirsiniz!
Bataklıktan da kurtulmak isterken kendi başınıza batmak daha derine... Çırpınmak, bağırmak daha derine, sessizliğe bile bile giden yolculuk! Güneşin yok olması! Her saniye, her dakika daha dibe gitmek, boğazına kadar batmak! Korku, telaş, ümitsizlik arasından uzanan bir el! İşte o el, ne kadar kıymetlidir? Ne kadar kıymetli olabilir sizin için? Bir düşünün...
Peki, ben bataklıkta çırpınmak kurtulamayan biri mi, dipsiz kuyudan kurtulmaya çalışan biri mi olmak isterdim? Ben her ikisi de oldum! Ve hatta üçünüde...
Ben öyle bir yardım ettimki birine onu kendi bataklığından kurtardım. O öyle bir kımet verdiki bana! İstemsiz yada istemli O'nun bataklığında ben benim yerimde de O vardı. O'nu bataklıktan kurtarırken oysaki ben bataklığa girmişim fark etmeden! O ise beni kurtarmak için benim gösterdiğim dirençi belkide bataklığın korkusunu bildiğinden gösteremedi! Tek başıma çırpındım durdum! O ise bana yardım etmek için başkalarını devreye sokmak istedi ve devreye girmeye hazır kişilerin bir bataklıktan insan kurtarma sanatı hakkında hiçbir bilgisi olmaması sonuçu boğazıma kadar batırıldım. Hızlı ve kederli! Korktular, kurtarayım derken öldürdüklerini göreceklerinden! Ümitsizlikle kaçıştılar, sonumu görmemek için.
Ve nasıl olduysa beni bataklıktan kurtaracak kişi tam da tüm ümitlerimin yok olduğu anda karşıma çıktı! Beni kurtardı, inanılmaz ama gerçekti. Bataklıktan kurtulmuştum. O benim için kıymetlilerin kıymetlisiydi! Böyle bir güzelliği doya doya yaşayamadan, tadını çıkaramadan, kanarcasına içemeden, ruhuma ruhunu ezberletemeden hayat bana öyle bir çalım attı ki doksan dakika ne kelime tüm sezon açısını çektim, çekeçeğimde.
Bu kadar değer verdiğin birinin yok olması, yitirilmesi... Ne açı bu! Tarifsiz... Yok oluş... Ürperti, yanlızlık, korku, endişe,... Yokluğun, beni en dipsiz kuyuya sürükledi! Şimdi tırmalıyorum kuyudan çıkmaya ve bu kez bataklıktan sonrasını düşünüp yardım almamam gerektiğini biliyorum. Biliyorum bilmesine de, bu nasıl bir acıdır da ben hep kendimi kuyunun en dibinde hissediyorum, "güneşim sensin, ellerimi uzatsam değer miyim?" diyemiyorum! Dilim kadar ellerim ve ayaklarım da birbirine dolanmış. Sıkışıp kalmışım bu kör, dipsiz kuyuda. Acıyla beslenip çıkabilirim belkide! "Hadi ha gayret son adım!" diyebilirim belkide... Ama nafile bu yürek sensiz dipsiz kuyudan başka yer ister mi? Gel de durdur acı dolu dünyamı! Hiç bitmeyecek sonu olmayan bir şarkı söyleyelim birlikte! Yada ben herşeyden geçip...
Sıkıntı ve yoğunluk, insan için bir nevi psikoloji testi gibidir. Bu testi, yaralanmadan atlatmak belki imkansıza yakındır. Ama hasarın oranını az çok belirlemek elimizdedir çoğu zaman. Sıkıntı ve yoğunluğu bir bataklığa benzetirsek, bataklıktan kurtulmak için dışsal bir yardıma ihtiyaç duyulabilir. Ancak sıkıntı ve yoğunluğu dipsiz bir kuyuya benzetirsek, kuyudan kurtulmak için öncelikli gereksinimiz kişisel istek, arzu, inat gibi duygularımız olacaktır. Bu iki örnek iki farklı kişiliğin birbirlerine göre farklılığını göstermek için de kullanılabilir.
İki farklı bakış açısı farklı çözümü gözler önüne sermektedir. Bunda yadırganacak bir durum yok. Eğer herkes bataklık benzetmesini kendine uygun görseydi hepimiz bataklıkta yok olurduk. Yada hepimiz dipsiz kuyudaki kişiyle kendisini özdeşleştirseydi kimsenin kimseye ihtiyaçı olmayacağı gibi vahim bir sonuçla karşılaşmamız bile mümkündü.
Tabiki, dipsiz kuyudan kendi başımıza kurtulmak mümkündür ve bu takdir edilesi bir durumdur ancak çokta tavsiye edilesi bir durum değildir. Zira bacaklarda, kollarda derman, gözlerde fer kalmayıncaya kadar tırmanmaya çalışırsınız ve belkide son bir adım kala dermanınız tükenir. Ve tekrar tekrar denersiniz, bir garantisi yoktur son adımı atabileceğinizin. Belkide, güneşi görerek zirvede, ümidinizi taze tutabilirsiniz!
Bataklıktan da kurtulmak isterken kendi başınıza batmak daha derine... Çırpınmak, bağırmak daha derine, sessizliğe bile bile giden yolculuk! Güneşin yok olması! Her saniye, her dakika daha dibe gitmek, boğazına kadar batmak! Korku, telaş, ümitsizlik arasından uzanan bir el! İşte o el, ne kadar kıymetlidir? Ne kadar kıymetli olabilir sizin için? Bir düşünün...
Peki, ben bataklıkta çırpınmak kurtulamayan biri mi, dipsiz kuyudan kurtulmaya çalışan biri mi olmak isterdim? Ben her ikisi de oldum! Ve hatta üçünüde...
Ben öyle bir yardım ettimki birine onu kendi bataklığından kurtardım. O öyle bir kımet verdiki bana! İstemsiz yada istemli O'nun bataklığında ben benim yerimde de O vardı. O'nu bataklıktan kurtarırken oysaki ben bataklığa girmişim fark etmeden! O ise beni kurtarmak için benim gösterdiğim dirençi belkide bataklığın korkusunu bildiğinden gösteremedi! Tek başıma çırpındım durdum! O ise bana yardım etmek için başkalarını devreye sokmak istedi ve devreye girmeye hazır kişilerin bir bataklıktan insan kurtarma sanatı hakkında hiçbir bilgisi olmaması sonuçu boğazıma kadar batırıldım. Hızlı ve kederli! Korktular, kurtarayım derken öldürdüklerini göreceklerinden! Ümitsizlikle kaçıştılar, sonumu görmemek için.
Ve nasıl olduysa beni bataklıktan kurtaracak kişi tam da tüm ümitlerimin yok olduğu anda karşıma çıktı! Beni kurtardı, inanılmaz ama gerçekti. Bataklıktan kurtulmuştum. O benim için kıymetlilerin kıymetlisiydi! Böyle bir güzelliği doya doya yaşayamadan, tadını çıkaramadan, kanarcasına içemeden, ruhuma ruhunu ezberletemeden hayat bana öyle bir çalım attı ki doksan dakika ne kelime tüm sezon açısını çektim, çekeçeğimde.
Bu kadar değer verdiğin birinin yok olması, yitirilmesi... Ne açı bu! Tarifsiz... Yok oluş... Ürperti, yanlızlık, korku, endişe,... Yokluğun, beni en dipsiz kuyuya sürükledi! Şimdi tırmalıyorum kuyudan çıkmaya ve bu kez bataklıktan sonrasını düşünüp yardım almamam gerektiğini biliyorum. Biliyorum bilmesine de, bu nasıl bir acıdır da ben hep kendimi kuyunun en dibinde hissediyorum, "güneşim sensin, ellerimi uzatsam değer miyim?" diyemiyorum! Dilim kadar ellerim ve ayaklarım da birbirine dolanmış. Sıkışıp kalmışım bu kör, dipsiz kuyuda. Acıyla beslenip çıkabilirim belkide! "Hadi ha gayret son adım!" diyebilirim belkide... Ama nafile bu yürek sensiz dipsiz kuyudan başka yer ister mi? Gel de durdur acı dolu dünyamı! Hiç bitmeyecek sonu olmayan bir şarkı söyleyelim birlikte! Yada ben herşeyden geçip...
3 Aralık 2009 Perşembe
Zeynep Sağdaş - Yarım Kalanlara Rağmen
Söylemezdin tüm o sözleri
Görseydin en gerçek halimi
Artık önemi yok
Her yanlışta doğar bir doğru
Belkide böyle olmalıydı bu
Boşver ziyanın yok...
Başka birine kendimi anlatmak
Başka birine duvarlarımı yıkmak
Başka tenlerde aşkı aramak
İnan istemem artık
Zor duramam ayakta hergün kırılıpta
Zor aşk yaşanmıyor hergün heran yanılıpta
Her giden bir parça çalıyor benden
Yarım kalanlara rağmen
Yok bağırma sakın hiç şimdi alınıpta
Yok üstüme gelme hiç eskiye sarılıpta
Her acı bir günah siliyor benden
Yarım kalanlara rağmen
Söylemezdin tüm o sözleri
Görseydin en gerçek halimi
Artık önemi yok
Şimdi yaramı sarmam gerek
Aşkla aramı yapmam gerek
Kime inanmalı
Başka birine kendimi anlatmak
Başka birine duvarlarımı yıkmak
Başka tenlerde aşkı aramak
İnan istemem artık...
Zor duramam ayakta hergün kırılıpta
Zor aşk yaşanmıyor hergün heran yanılıpta
Her giden bir parça çalıyor benden
Yarım kalanlara rağmen
Yok bağırma sakın hiç şimdi alınıpta
Yok üstüme gelme hiç eskiye sarılıpta
Her acı bir günah siliyor benden
Yarım kalanlara rağmen...
10 Kasım 2009 Salı
G.Saray'ın kadrosundan iki 11 çıkar
Sözün sahibi bellidir. Kendisinin kemikleşmiş cümlelerinden biridir. Severek eğlenerek okurum yazılarını illaki. Bazen çok haklı bazen çok haksızdır ama eğkenceli bir tarafı vardır yazılarının... Evet tahmin etmek zor değil Hıncal Uluç'tur sözün sahibi.
Yorumculuğun bu yanı çok güzeldir. Hiçbir zaman haksız olmazsınız. Eleştirdiğiniz takım galipsede mağlupsede eleştirmek istendiğinde eleştirilebilir bir yan bulmak mümkün.
Takım Yenilirse çözüm yolları yüzlercedir. Eleştiri futbolcu, teknik direktör, yönetim, taraftar, oyun düzeni, oynanan oyunun kalitesi gibi bir çok noktayı kapsayabilir.
Takım berabere kalırsa duruma göre değişiklik göstermekle beraber çoğunlukla, futbolcu, teknik direktör, oyun düzeni eleştirilebilir.
Takım Galipse yönetim ve taraftar bu durumdan eleştiri almaktan kendini yine kurtarır ancak futbolcu, teknik direktör ve oyun düzeni ile eleştiriler yine yapılabilir.
İşte yorumculuğun dayanılmaz hafifliği budur. Her zaman kendinizi haklı gösterebilir karşı tarafı haksız göstermekle kalmazsınız dahası yerin dibinede sokabilirsiniz.
Misal; Hıncal Uluç'un yazısı
* Baros'un sakatlığı sırasında var olan Nonda'dan hariç takımda forvet oyuncusunun yokluğuna çare bulabilme adına Kewell ve Arda'nın performanslarına bel bağlamak zorunda kalabilecek bir takımdan 2 farklı 11 çıkarmak en azından forvet mevki için imkansıza yakın. Keita'nın cezalı olduğunda da unutmamak gerek. Ancak yinede zorlama ile iki farklı 11 çıkartılabilir. Ama ikisi de Galatasaray olmaz. Biri Galatasaray olurken diğeri A2 yada çakma Galatasaray'dan öteye geçemeyecektir.
Uygun 11'i şöyle sıralarsak;
Leo Franco
Sabri - Gökhan Zan - Servet - H.Balta
Keita - M.Sarp - Ayhan - Arda - Kewell
Baros
İkinci kadro nasıl oluşur?
Aykut
Uğur - Emre Aşık - Emre Güngör - Caner
Barış - Elano - M.Topal - Linderoth - S.Eylik
Nonda
11'leri yaparken oyuncuların pozisyonları pek bozmamaya çalıştım. Birkaç oyuncu çıkartılıp-eklenebilir tabi. Ancak görüldüğü gibi iki farklı 11 yapılabiliyor olsa da ikisinin de aynı taktik anlayışla oynaması mümkün değil. Demek istediğim odur ki illaki 2 takım çıartabilir takım ancak bu ikisininde mükemmel olacağı anlamına gelmez. Dahası Baros sakat ve Keita cezalı. Baros'u Nonda ile yedekleyebilirken Keita'yı Barış ile yedeklemek mümkün mü? Sağ açıktan ziyade sağ iç orta saha gibi oynayan ve biraz Keita görevi (kanatsal) biraz orta saha görevi yapması düşünülen oyuncuya nasıl hala ön libero denilebiliyor anlamak pek mümkün değil?
İkinci cümleye dair; Tesadüflere bağlamış galibiyetlerini Galatasaray'ın peki gerçekten öyle mi? en iyi Aziz Yıldırım bilir bunu?! UEFA kupasından tecrübeli.
Gelelim "İnsan psikolojisinden zerre kadar anlamayan Rijkaard, oynatmayarak Elano'yu öldürdü. Dikkat edin Arda'yı da öldürüyor" iddasına.
Yazıyı okuduysanız eğer gerçekten dinamit gibi iddalar olduğunu göreceksiniz. Sanki gizlice binaya yerleştirilmiş ve bunu sadece gören tek kişi var hemen sağa sola yetiştirmek için çabalıyor. Sağa sola söylediğinde de az çok etkiliyor insanları. Etkilenmeyelerin bazılarının aklında soru işareti beliriyor. İleride aynı benzer sorunlarla karşılaştığında gün yüzüne çıkabilecek soru işaretleri. Gerçek yada hayal olşuna göre ileride şekillenecektir. Etkilenmeyenler de gülüp geçiyor. Gül geç sende takma kafana!
Elano oynatılsa bu adam topçumu denecektir. Leb demeden leblebi! Oynatılmayınca da yukarıdaki örnektir çözüm yolu. Demek istediğime çok uygun bir örnektir hemde. Eleştiriyi yapan herzaman kendini haklı göstermelidir ki okunsun, iddaları ses getirsin. Peki daha çok okunmak daha çok ses getirmek için yapılması gereken nedir?
Şart olan, Hılcal Uluç gibi bazen çok sert ve destekli bir iddadır! Bu iddanın üzerine binanızı inşa edersiniz. Temcit pilavı gibi sür önüne düşünmeyen, sorgulamayan, arşivleri karıştırıp yüzüne vuramayan okurunun karşısına!!! Adam haklı bu tür söylemlerini sürdürmekte, zira okumak için okumak ile okuyarak seyahata çıkmak arasında fark vardır. Okur ögrenir o kaynağı rafa kaldırırsan, sadece okumuş ve ögrenmiş olursun. Ama düşünür araştırırsan o konuyu okumuş, ögrenmiş bir kişi olamanın yanında düşünen ve sorgulayan kıvama da erişmiş olursun.Ve seyahate başlayabilin...
Biz sorgulamadıkça, biz araştırmadıkça, biz düşünmedikçe daha çok benzer medya yazarları ile karşılaşmya mahkumuz. Tepkisiz toplum olmaya devam mı, tamam mı?
Yorumculuğun bu yanı çok güzeldir. Hiçbir zaman haksız olmazsınız. Eleştirdiğiniz takım galipsede mağlupsede eleştirmek istendiğinde eleştirilebilir bir yan bulmak mümkün.
Takım Yenilirse çözüm yolları yüzlercedir. Eleştiri futbolcu, teknik direktör, yönetim, taraftar, oyun düzeni, oynanan oyunun kalitesi gibi bir çok noktayı kapsayabilir.
Takım berabere kalırsa duruma göre değişiklik göstermekle beraber çoğunlukla, futbolcu, teknik direktör, oyun düzeni eleştirilebilir.
Takım Galipse yönetim ve taraftar bu durumdan eleştiri almaktan kendini yine kurtarır ancak futbolcu, teknik direktör ve oyun düzeni ile eleştiriler yine yapılabilir.
İşte yorumculuğun dayanılmaz hafifliği budur. Her zaman kendinizi haklı gösterebilir karşı tarafı haksız göstermekle kalmazsınız dahası yerin dibinede sokabilirsiniz.
Misal; Hıncal Uluç'un yazısı
* G.Saray'ın kadrosundan iki 11 çıkar ama Rijkaard bir 11 çıkarmayı başaramıyor. G.Saray'ın galibiyetleri tesadüflere bağlı
* İnsan psikolojisinden zerre kadar anlamayan Rijkaard, oynatmayarak Elano'yu öldürdü. Dikkat edin Arda'yı da öldürüyor
* Baros'un sakatlığı sırasında var olan Nonda'dan hariç takımda forvet oyuncusunun yokluğuna çare bulabilme adına Kewell ve Arda'nın performanslarına bel bağlamak zorunda kalabilecek bir takımdan 2 farklı 11 çıkarmak en azından forvet mevki için imkansıza yakın. Keita'nın cezalı olduğunda da unutmamak gerek. Ancak yinede zorlama ile iki farklı 11 çıkartılabilir. Ama ikisi de Galatasaray olmaz. Biri Galatasaray olurken diğeri A2 yada çakma Galatasaray'dan öteye geçemeyecektir.
Uygun 11'i şöyle sıralarsak;
Leo Franco
Sabri - Gökhan Zan - Servet - H.Balta
Keita - M.Sarp - Ayhan - Arda - Kewell
Baros
İkinci kadro nasıl oluşur?
Aykut
Uğur - Emre Aşık - Emre Güngör - Caner
Barış - Elano - M.Topal - Linderoth - S.Eylik
Nonda
11'leri yaparken oyuncuların pozisyonları pek bozmamaya çalıştım. Birkaç oyuncu çıkartılıp-eklenebilir tabi. Ancak görüldüğü gibi iki farklı 11 yapılabiliyor olsa da ikisinin de aynı taktik anlayışla oynaması mümkün değil. Demek istediğim odur ki illaki 2 takım çıartabilir takım ancak bu ikisininde mükemmel olacağı anlamına gelmez. Dahası Baros sakat ve Keita cezalı. Baros'u Nonda ile yedekleyebilirken Keita'yı Barış ile yedeklemek mümkün mü? Sağ açıktan ziyade sağ iç orta saha gibi oynayan ve biraz Keita görevi (kanatsal) biraz orta saha görevi yapması düşünülen oyuncuya nasıl hala ön libero denilebiliyor anlamak pek mümkün değil?
İkinci cümleye dair; Tesadüflere bağlamış galibiyetlerini Galatasaray'ın peki gerçekten öyle mi? en iyi Aziz Yıldırım bilir bunu?! UEFA kupasından tecrübeli.
Gelelim "İnsan psikolojisinden zerre kadar anlamayan Rijkaard, oynatmayarak Elano'yu öldürdü. Dikkat edin Arda'yı da öldürüyor" iddasına.
Yazıyı okuduysanız eğer gerçekten dinamit gibi iddalar olduğunu göreceksiniz. Sanki gizlice binaya yerleştirilmiş ve bunu sadece gören tek kişi var hemen sağa sola yetiştirmek için çabalıyor. Sağa sola söylediğinde de az çok etkiliyor insanları. Etkilenmeyelerin bazılarının aklında soru işareti beliriyor. İleride aynı benzer sorunlarla karşılaştığında gün yüzüne çıkabilecek soru işaretleri. Gerçek yada hayal olşuna göre ileride şekillenecektir. Etkilenmeyenler de gülüp geçiyor. Gül geç sende takma kafana!
Elano oynatılsa bu adam topçumu denecektir. Leb demeden leblebi! Oynatılmayınca da yukarıdaki örnektir çözüm yolu. Demek istediğime çok uygun bir örnektir hemde. Eleştiriyi yapan herzaman kendini haklı göstermelidir ki okunsun, iddaları ses getirsin. Peki daha çok okunmak daha çok ses getirmek için yapılması gereken nedir?
Şart olan, Hılcal Uluç gibi bazen çok sert ve destekli bir iddadır! Bu iddanın üzerine binanızı inşa edersiniz. Temcit pilavı gibi sür önüne düşünmeyen, sorgulamayan, arşivleri karıştırıp yüzüne vuramayan okurunun karşısına!!! Adam haklı bu tür söylemlerini sürdürmekte, zira okumak için okumak ile okuyarak seyahata çıkmak arasında fark vardır. Okur ögrenir o kaynağı rafa kaldırırsan, sadece okumuş ve ögrenmiş olursun. Ama düşünür araştırırsan o konuyu okumuş, ögrenmiş bir kişi olamanın yanında düşünen ve sorgulayan kıvama da erişmiş olursun.Ve seyahate başlayabilin...
Biz sorgulamadıkça, biz araştırmadıkça, biz düşünmedikçe daha çok benzer medya yazarları ile karşılaşmya mahkumuz. Tepkisiz toplum olmaya devam mı, tamam mı?
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Futbol,
Gündelik Yaşam Parçacıkları,
Spor
5 Kasım 2009 Perşembe
11 dakikada 2009 MLS ligi Hakkında herşey
11 dakikada bir ligi anlatmak imkansız! Peki, ama gollerini izleyebilmek mümkün mü? Merak etmeye gerek yok! Tüm MLS ligi golleri altta sizi bekliyor...
Futbol Topu ve Sınırları ile FOOT 2009 (REMI GAILLARD)
Böylesi az görülür. Futbol topu ile yapılabileceklerin sadece saha ile sınırlanamayacağının en büyük kanıtı çok güzel bir video. İzledim beğendim, paylaşıyorum...
20 Ekim 2009 Salı
Ters Refleks
Maç esnasında Gabriel Agbonlahor'un arkasına takım arkadaşı geçer ve omzuna dokunur. Siz hangi yöne bakardınız?
Bu Gol İzlenir 3 : Genoa - Inter 0-5 (Stankovic)
İnter forvetsiz çıktığı maçta 5 atabiliyor! Böyle giderse ilk yarı bitmeden şampiyonlukl şarkıları söyler İnter Milan! İşte Stankovic,
İşte gol
Bu Gol İzlenir 2 : NEC - ADO 1-1
Rövaşata ile atılmış bir gol mu yoksa?
Hollanda liginde NEC ve ADO arasında oynana ve 1-1 eşitlikle sona eren maçtan harika bir gol daha bu aralar goller de bir anormalleşme mi var ne?
Anormalleşme ve estetikleşme bekliyorum:D Balon gibi değil ama!
Videodaki golü atan oyuncu Ajax alt yapsında yetişen John Goosens. Güzel gol!
Bu Gol İzlenir : Catanya - Cagliari 1-1
Sampdorya'dan kiralanan genç yetenek Daniele Dessena, Cagliari forması ile Catanya'ya karşı harika bir rövaşata golüne imza atıyor.
Şampiyona Değer Vermek
Şampiyonluğun değeri nedir? Şampiyonluk kupası mı? Bu kadar değersiz olmamalı. Hem şampiyona değer vermek adına hemde şampiyonluğu teşvik adına şu fikirler geldi aklıma;
Son senenin şampiyon olan takımına, bir sonraki sezonun ilk yarısında diğer takımların elde edecekleri yayın gelirlerinden %1 gibi sembolik bir pay verilsin.
Son şampiyon takım ligin ilk yarısında yapılan tüm deplasman maçlarında rakip takım oyuncuları tarafından saha çıkarken alkışlansın.
Uçuk fikirler gibi görünebilir ancak şampiyonluğun değerinin arttırılması da gerekmez mi? Sizin fikriniz nedir?
Son senenin şampiyon olan takımına, bir sonraki sezonun ilk yarısında diğer takımların elde edecekleri yayın gelirlerinden %1 gibi sembolik bir pay verilsin.
Son şampiyon takım ligin ilk yarısında yapılan tüm deplasman maçlarında rakip takım oyuncuları tarafından saha çıkarken alkışlansın.
Uçuk fikirler gibi görünebilir ancak şampiyonluğun değerinin arttırılması da gerekmez mi? Sizin fikriniz nedir?
Format Sık Kullanılanlar ve Yedek
Ey Bilgisayarcı Ahalisi sözüm tamamen sizedir. Lütfen format atarken sık kullanılanları da yedekleyin. Bu kaçıncı yahu! İş yerindeki bilgisayarıma format atmış bizim bilgisayarcı başı. İyi güzelde sık kullanılanlarım nerede? Yok. Tüm herşeyin yedeğini alıyorlar, bir bunu almayı akıl edemiyorlar! Tekrar, çok kızdım. Ama yine olacak biliyorum!
15 Ekim 2009 Perşembe
Yahooooo
Neredeyse Google'a bile eklemediğim blogumu yahoo'ya ekledim, site haritası oluşturdum falan, filan. Deneme yaparken kullandığım bir bloga dönüştürmek istemiyorum, bu sayfayı da! Nede olsa ismimi taşıyor. Baklaım yahoo'nun ne gibi faydaları olacak. Bir zamanların en iyi sitesiydi. Şimdinin Google'u yani.
Bu resmide esasında yayınlamayı planlamışım taa yıllar önce, öyle kalmış bir kenarda. Kalmasın dedim, garip. Yani alakasız resim, bilinç zıplaması falan gibi bir durum yine! Hadi hayırlısı!
Bu resmide esasında yayınlamayı planlamışım taa yıllar önce, öyle kalmış bir kenarda. Kalmasın dedim, garip. Yani alakasız resim, bilinç zıplaması falan gibi bir durum yine! Hadi hayırlısı!
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
7 Ekim 2009 Çarşamba
İzlenen Filmler Çoğaldı - Yorumsal Yazıları Azaldı
İzlediğim filmleri bu günlerde ortalama bir değerde tutmaya çalışıyorum. Çok büyük bir ortalam tutturmaya falan çalışmıyorum tek derdim günlük birin altına inmemek. Tüm mazeretleri bir kenara atıp, bir gibi vasat bir rakamı bile tutturmay çalışacağımı hiç düşünmemiştim. Yaklaşık bir haftadır bunu sağladım ve düzenli film seyrediyorum. Bu birazda arşiv düzenleme niyeti ile filmleri ortak noktaya ulaştırma hevesi. Aynı odaya bile toplasam tüm filmleri o bile beni mutlu edecek neredeyse.
Kaynak Fakirliği - Kararsızlık
Sıradan konuların dışında bir yazı yazmak isterken kaynaklar arasında boğulmak ve kaynakların fazlallığının kaynaksızlık gibi algılanması ile devreye giren kararsızlık.
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
30 Eylül 2009 Çarşamba
Neymiş bu B Planı böyle?
Sporsal mevzularıda artık tek bir çatı altında toplamaya karar verdiğimi ilan etmiştim. Ama kararın hayata geçmesi Rijkaard'ın B planına nasipmiş. Neymiş bu B Planı böyle yahu! Çok mu gerekli? Her takımın planı kendine! Her takımın bir planı olsa olmaz mı? A planı işlemez ise B planınıza geçiyorsanız, B planınız işlemezse ne olacak? Sırada C,D,E... planlarınız vardır, heralde değil mi? Yoksa, yok mu?
Benim yorumculuğunu ve spora bakış açısını çok beğendiğim Banu Yelkovan duruma el atmış. Konuyu yorumlamış. B planının gereksizliğine, A planının mükemmeliyetleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmış. Hak vermemek elde değil. Banu Yelkovan'ın yazısını bu adresten okuyabilirsiniz.
Bu konu hakkında diğer okunması gereken yazıda Futbol Bloglarının atasından; Aceto Balsamico'dan...
Resim: Kaynak - Barsotti
Benim yorumculuğunu ve spora bakış açısını çok beğendiğim Banu Yelkovan duruma el atmış. Konuyu yorumlamış. B planının gereksizliğine, A planının mükemmeliyetleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmış. Hak vermemek elde değil. Banu Yelkovan'ın yazısını bu adresten okuyabilirsiniz.
Bu konu hakkında diğer okunması gereken yazıda Futbol Bloglarının atasından; Aceto Balsamico'dan...
Resim: Kaynak - Barsotti
Go Fast - Acımasız - Olivier Van Hoofstadt
13 Film satın aldığımı daha önce yazmıştım. Şuana kadar 4 filmi izleyebildim. Bunlardan biri olan "Go Fast / Acımasız" filmi hakkında yazılabilecek pek bir şey yok aslında. Boş vaktinizi değerlendirmek için izlenebilecek sıradan bir film. Filmi izlemeyenler eğer bu yazıyının geri kalanını okumaya devam ederseniz şevkiniz kırılabilir, uyarmadı demeyin.
Go Fast orjinal ismine uygunluk Audi, Porsche Cayenne veya BMW gibi hızlı otomobilleri görmekten öteye geçmiyor. Bu otobillerle Hollywood filmlerinden alıştığımız sahneleri de göremedik. Daha gerçekçi kovalamaca sahneleri yapmaya çalışma çabası sanırım. Ancak yavan kalmış.
Fransız macera filmleri düşünüldüğünde tamamen hayal kırıklığı. Kendisine sıralamalarda diplerde yer bulabilecek bir yapıt. Çok mu kötüledim?
Ancak şunuda söylemeden geçemeyeceğim, filmi izlerken çok sıkılmayacaksınız. İzleyeceksiniz ve "iyi, fena değil" gibi bir yorumda bile bulunabilirsiniz. Baştada söylediğim gibi boş vaktinizi değerlendirebileceğiniz bir film.
Bu arada Go Fast'i Türkçe'ye hangi akılla ve mantıkla "Acımasız" diye çevirmişler anlayamadım. Acımasız bir polis olsa tamam ya da filmde acımasız bir katil olsa ona da tamam ama ben acımasız veya acımasızca birşey göremedim ki filmde! İntikam konusu düşünülerek daha uygun bir çeviri yapılabilirdi.
Go Fast / Acımasız Hakkında Bilgi
Yönetmen: Olivier Van Hoofstadt
Oyuncular: Roschdy Zem, Olivier Gourmet, Jean-Michel Fête, Jil Milan, Catalina Denis, Evariste Kayembe-Beya, Frédéric Epaud, Julie Durand, Xavier Maly
Türü: Aksiyon-Macera
Yapım: 2008 Fransa yapımı
Süre: 90 dk.
Go Fast / Acımasız
Roschdy Zem (Marek / Süleyman) iyi polis olarak, kötülere karşı mücadele eder. Filmde öylesine sıradan bir anlatım ve öylesine sıradan olay dizini var ki, üç sahne sonrasını ve hatta film sonunu tahmin etmek hiç zor değil. Sanki iyi polis belgeseli izliyorum hissine kapıldım. Gerçekçilikten uzak bir polis hikayesi, özellikle örgütün içine sızma kısmı çok basit ve sıradandı.
Go Fast orjinal ismine uygunluk Audi, Porsche Cayenne veya BMW gibi hızlı otomobilleri görmekten öteye geçmiyor. Bu otobillerle Hollywood filmlerinden alıştığımız sahneleri de göremedik. Daha gerçekçi kovalamaca sahneleri yapmaya çalışma çabası sanırım. Ancak yavan kalmış.
Fransız macera filmleri düşünüldüğünde tamamen hayal kırıklığı. Kendisine sıralamalarda diplerde yer bulabilecek bir yapıt. Çok mu kötüledim?
Ancak şunuda söylemeden geçemeyeceğim, filmi izlerken çok sıkılmayacaksınız. İzleyeceksiniz ve "iyi, fena değil" gibi bir yorumda bile bulunabilirsiniz. Baştada söylediğim gibi boş vaktinizi değerlendirebileceğiniz bir film.
Bu arada Go Fast'i Türkçe'ye hangi akılla ve mantıkla "Acımasız" diye çevirmişler anlayamadım. Acımasız bir polis olsa tamam ya da filmde acımasız bir katil olsa ona da tamam ama ben acımasız veya acımasızca birşey göremedim ki filmde! İntikam konusu düşünülerek daha uygun bir çeviri yapılabilirdi.
Go Fast / Acımasız Hakkında Bilgi
Yönetmen: Olivier Van Hoofstadt
Oyuncular: Roschdy Zem, Olivier Gourmet, Jean-Michel Fête, Jil Milan, Catalina Denis, Evariste Kayembe-Beya, Frédéric Epaud, Julie Durand, Xavier Maly
Türü: Aksiyon-Macera
Yapım: 2008 Fransa yapımı
Süre: 90 dk.
Go Fast / Acımasız
28 Eylül 2009 Pazartesi
Farklı etiketlere takılmadan yola devam mı?
Kişisel bir blog oluşturma uğraşlarım her zaman oldu. Genelde düzensiz bir hayatım olduğundan ve bende pek düzen insanı olmadığımdan bu konuda pek başarılı olduğum söylenemez. Daha çok bir konu üzerine yoğunlaştığımda o konu ile alakalı yazılar yazmaya başlarım ve belli bir süre sonra başarıda gelir. Bunların birkaç örneği mevcut ancak, düzensizliğim bir ürünü olarak sonu olmayan heves olarak internet çöplüğünde kendilerine yer buldu her blogum. Düzensizlik ve devamlı yazı yazma istikrarı sağlamak gerçekten de zor.
Konu Kıtlığı Yaşamak
Takip listem ile blog rehberi oluşturma fikri de yine yukarıda anlattığım duruma benzemeye başladı. Esasında ne çok süper popüler bir bloga dönüştü ne de çok çok kötü ve vasat altı bir blog görünümünde. Ancak son zamanlarda özellikle ramazan ayı ile birlikte başlayan isteksizlik ve ne yazacağımı bilememe sendromu ile yazılar teklemeye ve yavaşlamaya başladı. Birde bunun üstüne sağlıklı blogger erişimide sekteye uğrayınca; tuz biber kıvamı...
Kaynak Belirtme
Esasında istediğim okuyucu kitlesi ile bir türlü karşılaşamamakta bu durumu sanırım biraz tetikliyor. Zorlayıcılık az, düşünmeye meyledecek konular yok. Farklı sitelerden kaynaklandırılan yazılar olunca da okuyucuları kaybetmek çok olası. Kaynak belirtmek bir risktir. Kaynağınızı belirtirseniz ve eğer okuyucunuz o sitede işine yarıyacak bilgi bulabilirse size geri dönmeyi unutabilir. Ancak iyi bir kaynak sağlayıcıysanız da takipcileriniz günden güne çoğaladabilir. Hızlı bir tüketim çağındayız ve bilgi çok kolay elde edilebiliyor. Bu hıza erişmem şuan için biraz zor. Vaktim kısıtlı. Kısıtlı olmasada tüm boş vakitlerimin önceliğini blog alemine verebilir miyim? Cavabım kesinlikle hayır. Eziyet olmadan da gül bahçesine erişilmez ki. İki uçu yağlı kazık.
Blog Havuzum
Soccerist isimli bir blog açmaya karar vermiştim. Öncelikli hedefim sporsal temaları denemek ve iyi bir tema bulursam bunu Takip listem'de paylaşmaktı. Ancak aradığım temayı bulamadım. Daha sonra toplasam on yazıyı geçmeyecek ufacık bir arşive dönüştü. Ancak asla birşey beklemediğim bu sporsal blogu güncellemek yine benim için zorlaşmaya ve hatta imkansızlaşmaya başladı. Her sevdiğim konu için farklı bloglar tutmaktansa hepsini bir yerde toplamaya karar verdim. Buna şuana kadar farklı kategorilerde az çok yazmaya çalıştığım konularda dahil olabilir. Zaman ne gösterir bilinmez.
Bilgilendirme ve iç sesin yansımalarını okudunuz. Saygılar...
Konu Kıtlığı Yaşamak
Takip listem ile blog rehberi oluşturma fikri de yine yukarıda anlattığım duruma benzemeye başladı. Esasında ne çok süper popüler bir bloga dönüştü ne de çok çok kötü ve vasat altı bir blog görünümünde. Ancak son zamanlarda özellikle ramazan ayı ile birlikte başlayan isteksizlik ve ne yazacağımı bilememe sendromu ile yazılar teklemeye ve yavaşlamaya başladı. Birde bunun üstüne sağlıklı blogger erişimide sekteye uğrayınca; tuz biber kıvamı...
Kaynak Belirtme
Esasında istediğim okuyucu kitlesi ile bir türlü karşılaşamamakta bu durumu sanırım biraz tetikliyor. Zorlayıcılık az, düşünmeye meyledecek konular yok. Farklı sitelerden kaynaklandırılan yazılar olunca da okuyucuları kaybetmek çok olası. Kaynak belirtmek bir risktir. Kaynağınızı belirtirseniz ve eğer okuyucunuz o sitede işine yarıyacak bilgi bulabilirse size geri dönmeyi unutabilir. Ancak iyi bir kaynak sağlayıcıysanız da takipcileriniz günden güne çoğaladabilir. Hızlı bir tüketim çağındayız ve bilgi çok kolay elde edilebiliyor. Bu hıza erişmem şuan için biraz zor. Vaktim kısıtlı. Kısıtlı olmasada tüm boş vakitlerimin önceliğini blog alemine verebilir miyim? Cavabım kesinlikle hayır. Eziyet olmadan da gül bahçesine erişilmez ki. İki uçu yağlı kazık.
Blog Havuzum
Soccerist isimli bir blog açmaya karar vermiştim. Öncelikli hedefim sporsal temaları denemek ve iyi bir tema bulursam bunu Takip listem'de paylaşmaktı. Ancak aradığım temayı bulamadım. Daha sonra toplasam on yazıyı geçmeyecek ufacık bir arşive dönüştü. Ancak asla birşey beklemediğim bu sporsal blogu güncellemek yine benim için zorlaşmaya ve hatta imkansızlaşmaya başladı. Her sevdiğim konu için farklı bloglar tutmaktansa hepsini bir yerde toplamaya karar verdim. Buna şuana kadar farklı kategorilerde az çok yazmaya çalıştığım konularda dahil olabilir. Zaman ne gösterir bilinmez.
Bilgilendirme ve iç sesin yansımalarını okudunuz. Saygılar...
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
13 Film Satın Almak
Nasıl bir film sevdasıdır. Nasıl bir tutkudur. Bir kerede, onlarca film satın almak ve heyecanla onları izlemeye koyulmak. Sanırım hayatta beni en mutlu eden şey bu. Birçok konudan uzaklaşmamı sağlıyor. Kendi dünyamı, huzura varan yollarımı keşfetmem için en etkili yöntemim.
İzledikçe sırasıyla haklarında en azından iki üç satır kelam etmek isterim. Umarım her izlediğimi yazmak istiyorum esasıda ama çok yoğunum ve bir film hakkında nasıl bir yazı yazılabilir korkusunu bir türlü atamıyorum üzerimden. Sanki yüzbinlerce okurum varmışcasına strese giriyorum adeta, ne de olsa konu film olduğunda sözümüz dinlenir mecliste vel hasıl yazıya döndürme kısmı çok meşakatli.
Not: Enteresan bir durum şuan Blogger'da Yeni Kayıtların başlık alanlarının altında yer verilen kısa yollar ve yazı yazmaya yarıyan ek özelliklerin hiç birini göremiyorum. Enteresan bir durum. Neyse bu yazıda resimsiz olsun belki daha sonra eklerim fotoğrafı.
Edit: 10 dakika sonra notta belirttiğim durum ortadan kalktı.
3 Eylül 2009 Perşembe
Nefretimi Durduramıyorum...
Nefretimi durduramıyorum...
Herşeye öfke ve kin ile yaklaşma... Tamamen ön yargı ve at gözlüğü takma eğilimi...
Çok çabuk sinirlenmenin yanında, ani beklenmedik tepkiler vermek. Sonuç: Pişmanım Hakim Bey!
Kontrolsüz ve önceden planlanmamış düşüncesizce yapılan hatalı çıkışlar ve sonuç: Mutsuzluk...
Üzüntü sebeplerinin ve mutluluk sebeplerinin birbirine karıştırılması...
Sebepsiz gibi görünen üzüntünün ve durgunluğun, sebepsiz yere çevredekilerinden çıkarma çabası... Uzaklaşma hissi, gitmek bir daha dönememek...
Herşeye öfke ve kin ile yaklaşma... Tamamen ön yargı ve at gözlüğü takma eğilimi...
Çok çabuk sinirlenmenin yanında, ani beklenmedik tepkiler vermek. Sonuç: Pişmanım Hakim Bey!
Kontrolsüz ve önceden planlanmamış düşüncesizce yapılan hatalı çıkışlar ve sonuç: Mutsuzluk...
Üzüntü sebeplerinin ve mutluluk sebeplerinin birbirine karıştırılması...
Sebepsiz gibi görünen üzüntünün ve durgunluğun, sebepsiz yere çevredekilerinden çıkarma çabası... Uzaklaşma hissi, gitmek bir daha dönememek...
2 Eylül 2009 Çarşamba
Durgunluk ve Yogunluk
Bu iki kelime aynı anda hayatımda şuan, iş hayatımında öylesine yoğunum ki, kişisel her türlü isteğim ve aktivitelerim sekteğe uğramakla kalmadı, bazıları sonlandı bile. Çok kötü bir durgunluk bulutu çöktü üstüme resmen. Tezatların birbirini etkilemesi.
Takip listem ile bile pek ilgilenemiyorum. Kısa boşluklarda okumak yazmaktan daha kolay ve dinlendirici... Arada nadirde olsa, sevdiğim spor haberlerini bir araya toplamaya çalıştığım; Soccerist
Takip listem ile bile pek ilgilenemiyorum. Kısa boşluklarda okumak yazmaktan daha kolay ve dinlendirici... Arada nadirde olsa, sevdiğim spor haberlerini bir araya toplamaya çalıştığım; Soccerist
18 Ağustos 2009 Salı
Cenk Devrim Ulusoy Serbest dalış dünya rekortmeni
Cenk Devrim Ulusoy,
Devamını okumak isteyenler şöyle buyursunlar
Ayrıca kişisel sitesini buradaki adresten ziyaret edebilirsiniz.
"Galatasaray’da 17-18 yıl boyunca yüzdüm. Yüzme dalında 600’ün üzerinde madalya kazandım. Sonra Monopalet ile tanıştım. 1996-2000 yılları arasında 4 yıl bu sporu yaptım. Bu branşta da çok sayıda madalya kazandım"
"Dalmaya çok hevesim vardı, ancak bir o kadar da deniz korkum vardı. Jaws film serilerinin etkisi ile denize adımımı atamıyordum. Ancak bu korkumu yenmeyi başardım ve 2003 yılında dalmaya başladım. Yapılan testlerde ciğerlerimin bu spor için elverişli olduğu tespit edildi. Öyleki sağlıklı bir insanın ciğer kapasitesi 6 litreyken benim ciğer kapasitem 13,5 litreydi. Dalma sporunda ciğerlerimin kapasitesi beni rekordan rekora taşıdı. Statik apne (su altında durma) ve Dynamik apne (su altında paralel ilerleme) dallarında çalışmaya başladım. İlk 5 ayda Dynamik apne dalında 112 metre olan Avrupa rekorunu 114 metreye taşıdım. Bu arada serbest dalış denemelerim de oldu. Dikey serbest dalış dünya rekorunu 80 metreden 83.10 metreye taşıdım"dedi.
Devamını okumak isteyenler şöyle buyursunlar
Ayrıca kişisel sitesini buradaki adresten ziyaret edebilirsiniz.
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Güzel Duvar - Cici Duvar - Hanimiş!
Evinize farklı bir hava katacağını düşündüğüm stickerları elde edebileceğiniz örnek site; Duvar Stickeri
Fredrika Stahl - Monumental Mismatch
Fredrika Stahl - Pourquoi Pas Moi
FriendFeed: Arkadaş Bulma ve Eklemede Son Nokta
Alemsah, Yaratıcı bir kişiliktir severim kendisini, insanların faydalanabileceği farklı kişileri bulmalarına yarayabilecek bir konu açmış. Hiç bilinmeyen değerli kişileri bulmaya ve farklı insanların bir araya gelmesini sağlayacak süper bir eylem.
Gerçekten çok işime yarayacağını düşündüğüm farklı insanlar ve onlara ait site buldum. Kaçırılmaması gereken kişiler
Gerçekten çok işime yarayacağını düşündüğüm farklı insanlar ve onlara ait site buldum. Kaçırılmaması gereken kişiler
21 Temmuz 2009 Salı
Panaromik Müze 1453 - İstanbul'un Fethine Davetlisiniz!
Esasında uzun süre oldu Panaromik Müze 1453'ü ziyaret edeli. Bu bakımdan yazı biraz bana göre gecikmeli yazılmış olacak.
14 yıl önce Topkapı'daki Trakya Otogarı'nın olduğu, bugün ise "Topkapı Şehir Parkı"nın bulunduğu yere kurulan Panoramik Müze Silivrikapı ve Edirnekapı'daki surlar ile Topkapı Surları (Kostantinopolis'e ilk Türk askerinin girdiği kapı) arasında yer almaktadır. Böyle bir müze için daha iyi bir alan da düşünülemez!
3.000 m² lik bir alanda çerçevesiz 360 derecelik bir resim. Resmin üç boyutlu hissi verebilmesi için ziyaretçiler platformun tam orta noktasında ağırlanıyor. Bu ziyaretçi alanı ve 14 metrelik uzaklıkta resim arasında kuşatmada kullanılan topların, top arabalarının, barut fıçılarısavaş malzemelerin imitasyonları yer alıyor.
Müzeye girerken ziyaretçiler için özel anlatımların yer aldığı bir cihaz alabilirsiniz böylece tüm tablolarda yer alan bilgileri o tablonun karşısına geçtiğinizde otomatik olarak anlatmaya başlayan cihaz sayesinde dinleyebilirsiniz. Tembel ziyaretçiler için birebir. Ayrıca müze içerisinde de belli noktalara yerleştirilmiş anlatımlarla Fetih hakkında detaylı bilgide alabilirsiniz. Tek cihaz ile rahatlıkla 2 kişi tüm müzede yer alan anlatımları dinleyebiliyor. Fiyatı: 5 TL
Özellikle resimlerde yer alan detaylar çok ilgi çekici. O kadar detay sayesinde o havayı az da olsa hissetme ihtimaliniz var. Bence ziyaret edilebilir.
"Fetihten tam 555 yıl sonra, ister Sultan II. Mehmed'in ordusunda bir asker, ister bağımsız bir gözlemci veya yabancı bir gezgin olarak İstanbul'un fethine yeniden tanık olacak ve şehre giriliş anını neredeyse aynen yaşayacaksınız. Macar topçu ustası Urban'ın döktüğü toplara dokunup Kostantinopolis'in surlarına doğru onların patlamalarına şahit olacaksınız. Sultan II. Mehmed'in binlerce askerinin tekbir seslerini ve mehter marşını duyup belki de eşlik edeceksiniz. Dört nala kalkmış atların nal seslerini, savaşan askerlerin kılıçlarından kan şakırtıları işitecek, atılan okların kulağınızın dibinden geçtiğini hissedeceksiniz..."Ziyaret Etmek İsterseniz;
Ziyaret Saatleri:
Hafta içi: 09:00-19:00
Hafta sonu 09:00-19:30
Tarife:
Sivil 5 TL,
Öğrenci 3 TL,
Yabancı Ziyaretçi 10 TL
10 kişiyi geçen gruplar için: Öğrenci 2 TL, Sivil 4 TL
20 Temmuz 2009 Pazartesi
Bin-jip - Kim Ki-duk
gibi sıfatlar sıralanıyor ardı ardına. Ama kelimeler bu filmi ifade etmekte kifayetsiz kalır. Alışılmışın dışındaki bu farklı anlatım ancak izlenerek anlaşılabilir. Kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
Hem filmden birkaç kare görmek hemde filmin özel şarkısı olan Natacha Atlas'ın söylediği Gafsa şarkısını dinlemek isterseniz, alttaki videoyu izleyebilirsiniz;
Film hakkında detaylı bilgi için IMDb adresi; Bin-jip
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Miniatürk ve Rahmi Koç Müzesi (Paket Gezi)
Hafta sonunda çoktandır merak ettiğim iki müzeyi gezdim. Birbirlerine yakın olmaları dolayısıyla önce Rahmi Koç Müzesine ardında da Miniatürk'e bir nevi paket gezi düzenledik. Günün yarısını neredeyse Rahmi Koç Müzesinde fantastik bilim kurgular geliştirerek ve fotoğraf çekerek geçirince Miniatürk'ü güneşin baş ağrısına sebep olabileceği zamanda gezmek zorunda kaldık! Ama doğrusunu söylemek gerekirse, tüm sıcağa rağmen gezi mükemmeldi!
Rahmi Koç Müzesi
Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul'un Hasköy semtinde, Haliç kıyısında bir sanayi müzesi, Türkiye'de Sanayi, Ulaşım, Endüstri ve İletişim tarihine adanmış ilk önemli müzedir.
Daha çok kişisel bir müze gibi bir havası olan bu müzede klasik arabalardan hoşlananlar için çok harika bir bölüm var. Ford Model T, 1898 Malden Buharlı Otomobili gibi birçok önemli esere ev sahipliği ediyor. Ayrıca motorsikletler, Penny Farthing gibi klasik bisikletler, itfaiye arabası, traktör vb. birçok araç da müzede sergileniyor. Bu alanın sonunda Zeytinyağı Fabrikası ile ilgili bir kompozisyon yer alıyor.
Denizcilik koleksiyonu içerisinde Liman, 2 buharlı römorkörü, Tekel 15 Takası, Boğaziçi gezinti kayıkları serisi, kayıklardan okyanus teknelerine kadar birçok deniz aracının yanı sıra çıpa, telegraf, dürbün, makaralar gibi yüzlerce gemi donatım malzemesinden, sekstant, oktant, kum saatleri ve göstergeler gibi dekoratif denizcilik aletleri ve daha birçok alet edevat sergileniyor.
Diğer bir bölümde, Saltanat Vagonu, Dar Hat Yolcu Vagonları, Malzeme vagonları, Vinç Vagonu, Tünel Vagonu, Buharlı Dekovil (Dawenport), Ruston & Hornsby Dizel Dar Hat Lokomotif, Kadıköy Moda Tramvayı gibi Raylı Ulaşım Taşıtlarının sergilenmektedir.
20. yüzyıl Türk havacılığı 2 kişilik eğitim uçağından, klasik bir DC-3 ve Mach2+ Lockheed Starfighter'a uzanan eserler yelpazesi ile Havacılık bölümü sevenlerinin ziyaretini bekliyor.
Ayrıca, Mühendislik, İletişim, Bilimsel Aletler, Modeller ve Oyuncaklar, çocuklar için özellikle düzenlenmiş Dene-Öğren bölümleri, Geleneksel Dükkanlara yer verilen farklı bölümlerde gezilebilir.
Giriş ücretli Yetişkinlere; 9 ytl, Öğrencilere; 4,5 ytl olan giriş ücretine ekstra olarak Denizaltıyı gezmek isterseniz; Yetişkin: 4,5 ytl. ve Öğrenci: 3,5 ytl. ücretlerini de ödemek zorundasınız. Buna ilaveten de gelmişken Keşif Küresi'ni de ziyaret edeyim derseniz; (Yetişkin: 5 ytl. ve Öğrenci: 3 ytl.) daha ödemek gerekiyor.
Dolu dolu gezilmek istendiğinde 3 saatten uzun süren gezinin tüm bölümleri için bir kişinin 18,5 YTL harcaması gerekiyor.
Miniatürk (Minyatür Türkiye Park)
Haliç kıyısında bulunan Miniatürk ya da Minyatür Türkiye Park, Türkiye'deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş alana kurulmuş minyatür parkıdır. Rahmi Koç Müzesine arabayla 5 dakikalık mesafededir.
Miniatürk'e giriş fiyatı tam 5 YTL, ögrenci 3 YTL, yabancı uyruklulara bir güzellik yapılmış ve giriş fiyatı 10 YTL, olmadı 8 Euro oda olmadı, 8 dolar olarak belirlenmiş! Verilen biletlerin barkotlarını eser önünde yer alan cihazlara okutarak eser hakkında bilgi alınabiliyor. Ancak yinede özellikle bazı eserler hakkında az biraz ön bilgi toplayarak gitmenizi öneririm. Yabancıların daha çok ziyaret edebileceği öngörülerek yabancı dillerde de eser hakkında bilgi seçeneği sunulmuş. Gezi anında Arapça, Rusça gibi dillerde anlatımlar duydum. Tahminimce, başka diller içinde seçenekler mevcuttur. İçeride alışveriş ve yiyecek ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz makul fiyatlı yerler de mevcut.
Fotoğraf çekme tutkunuza ve eserleri incelemenize bağlı olarak ortalama 2 saatte gezilebilir.
Rahmi Koç Müzesi
Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul'un Hasköy semtinde, Haliç kıyısında bir sanayi müzesi, Türkiye'de Sanayi, Ulaşım, Endüstri ve İletişim tarihine adanmış ilk önemli müzedir.
Daha çok kişisel bir müze gibi bir havası olan bu müzede klasik arabalardan hoşlananlar için çok harika bir bölüm var. Ford Model T, 1898 Malden Buharlı Otomobili gibi birçok önemli esere ev sahipliği ediyor. Ayrıca motorsikletler, Penny Farthing gibi klasik bisikletler, itfaiye arabası, traktör vb. birçok araç da müzede sergileniyor. Bu alanın sonunda Zeytinyağı Fabrikası ile ilgili bir kompozisyon yer alıyor.
Denizcilik koleksiyonu içerisinde Liman, 2 buharlı römorkörü, Tekel 15 Takası, Boğaziçi gezinti kayıkları serisi, kayıklardan okyanus teknelerine kadar birçok deniz aracının yanı sıra çıpa, telegraf, dürbün, makaralar gibi yüzlerce gemi donatım malzemesinden, sekstant, oktant, kum saatleri ve göstergeler gibi dekoratif denizcilik aletleri ve daha birçok alet edevat sergileniyor.
Diğer bir bölümde, Saltanat Vagonu, Dar Hat Yolcu Vagonları, Malzeme vagonları, Vinç Vagonu, Tünel Vagonu, Buharlı Dekovil (Dawenport), Ruston & Hornsby Dizel Dar Hat Lokomotif, Kadıköy Moda Tramvayı gibi Raylı Ulaşım Taşıtlarının sergilenmektedir.
20. yüzyıl Türk havacılığı 2 kişilik eğitim uçağından, klasik bir DC-3 ve Mach2+ Lockheed Starfighter'a uzanan eserler yelpazesi ile Havacılık bölümü sevenlerinin ziyaretini bekliyor.
Ayrıca, Mühendislik, İletişim, Bilimsel Aletler, Modeller ve Oyuncaklar, çocuklar için özellikle düzenlenmiş Dene-Öğren bölümleri, Geleneksel Dükkanlara yer verilen farklı bölümlerde gezilebilir.
Giriş ücretli Yetişkinlere; 9 ytl, Öğrencilere; 4,5 ytl olan giriş ücretine ekstra olarak Denizaltıyı gezmek isterseniz; Yetişkin: 4,5 ytl. ve Öğrenci: 3,5 ytl. ücretlerini de ödemek zorundasınız. Buna ilaveten de gelmişken Keşif Küresi'ni de ziyaret edeyim derseniz; (Yetişkin: 5 ytl. ve Öğrenci: 3 ytl.) daha ödemek gerekiyor.
Dolu dolu gezilmek istendiğinde 3 saatten uzun süren gezinin tüm bölümleri için bir kişinin 18,5 YTL harcaması gerekiyor.
Miniatürk (Minyatür Türkiye Park)
Haliç kıyısında bulunan Miniatürk ya da Minyatür Türkiye Park, Türkiye'deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş alana kurulmuş minyatür parkıdır. Rahmi Koç Müzesine arabayla 5 dakikalık mesafededir.
Miniatürk'e giriş fiyatı tam 5 YTL, ögrenci 3 YTL, yabancı uyruklulara bir güzellik yapılmış ve giriş fiyatı 10 YTL, olmadı 8 Euro oda olmadı, 8 dolar olarak belirlenmiş! Verilen biletlerin barkotlarını eser önünde yer alan cihazlara okutarak eser hakkında bilgi alınabiliyor. Ancak yinede özellikle bazı eserler hakkında az biraz ön bilgi toplayarak gitmenizi öneririm. Yabancıların daha çok ziyaret edebileceği öngörülerek yabancı dillerde de eser hakkında bilgi seçeneği sunulmuş. Gezi anında Arapça, Rusça gibi dillerde anlatımlar duydum. Tahminimce, başka diller içinde seçenekler mevcuttur. İçeride alışveriş ve yiyecek ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz makul fiyatlı yerler de mevcut.
Fotoğraf çekme tutkunuza ve eserleri incelemenize bağlı olarak ortalama 2 saatte gezilebilir.
10 Temmuz 2009 Cuma
La tigre e la neve - Roberto Benigni
30 Haziran 2009 Salı
Tatil Dönüşü Sendromları
Tatil dönüşlerinde yılın neredeyse 320 gününü geçirdiğim İstanbul'a neden, nasıl, niçin adapte olamadığımı anlayamayarak ve sanki ilk kez İstanbul'a adım atmış gibi hissetmek! Bu benim için klasik bir tatil dönüşü sendromudur. Çok güzel bir tatil beni İstanbul'dan uzaklaştırır ve yabancılaştırır. Severek yaşadığım bu şehir neredeyse bana düşmanlaşır. Ayvalık, Akçay, Altınoluk bu üçleme benim hayatımın en güzel tatillerini geçirmeme vesile olmuş tatil yerleridir. Uzun uzadıya neler yaptığımı anlatmak isterdim. Dolu dolu bir tatildi, boş bir dakikalık vaktim dahi yoktu. Yorucu bir tatilden ziyade planlı ve eğlenceli bir tatile dönüşüverdi. Yaklaşık 600 - 700 fotoğraf ve 5 saatten fazla video çekimi! Bir film çekilirdi.
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Uzak Ara Şampiyonluk
Sevilenler, beğenilenler, takip edilenler, hayran kalınanlar vb. konuların yer alabileceği kişisel blogumdur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)