Leo Franco hakkındaki eleştiriler iyi kaleci değil ile başlar, topa vuramıyor, sektiriyor, üstüne geleni yiyor,... diye gider. Leo'nun en büyük talihsizliği zamanında Galatasaray'dan 4 gol yemesidir. Ve o goller akıldan silinecek gibi değildir. Tabi böyle bir referans ile Galatasaray'a transfer olunca, hatalarınızı affetmek taraftar açısından pek kolay değildir. Tabi birde iyi bir performans sergilemiyorsanız. Leo Franco'nun çok iyi olduğu söylenemez. Takımdan gitmesine üzülecek kimse yoktur sanırım. Aksine sevineceklerin çoğunlukta olacağını düşünüyorum. Peki giderse ne olacak? Gerçekten Ufuk ve Aykut Erçetin yeterli performansı gösterip takıma, yönetime ve taraftara kendilerini kanıtlayabilecekler mi? Ufuk için bence konuşmak yersiz. Zira pek bir üst düzey maç oynayamadı. Belki ileride O'nu da (Aykut kadar sabırlı olursa) takımın kalecisi olarak görebiliriz. Ya da çok büyük bir süpriz yapar bize Rijkaard ve Ufuk tercihi ile karşımıza çıkar 2010-2011 sezonunda. Olur mu olur! Risktir, tartışılır.
2010 senesi Aykut Erçetin için ikinci bir şans oldu, oynadığı maçlarda da yeterli bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Ve hatta rüştünü ispatladı da diyebiliriz. Gelelim Aykut'un 7 senelik performansına ve toplamda oynadığı maç sayısına;
Aykut Erçetin'in 7 sezon boyunca Galatasaray Kalesini Koruduğu Maçlardaki performans özeti şöyle;
* 2004 - 2003 Sezonunda toplam 8 maça çıktı. 8 maçta Galatasaray 4 Galibiyet 3 Beraberlik ve 1 Mağlubiyet ile ayrıldı. %12,5 Kupa maçı oranı.
* 2004 - 2005 Sezonunda toplam 1 maça çıktı. Galatasaray o maçtan galibiyet ile ayrıldı. %100 Kupa maçı oranı.
* 2005 - 2006 Sezonunda toplam 4 maça çıktı. 4 maçta Galatasaray 2 Galibiyet 1 Beraberlik ve 1 Mağlubiyet ile ayrıldı. %100 Kupa maçı oranı.
* 2006 - 2007 Sezonunda toplam 6 maça çıktı. 6 maçta Galatasaray 3 Galibiyet 1 Beraberlik ve 2 Mağlubiyet ile ayrıldı. %33,33 Kupa maçı oranı.
* 2007 - 2008 Sezonunda toplam 19 maça çıktı. 19 maçta Galatasaray 12 Galibiyet 4 Beraberlik ve 3 Mağlubiyet ile ayrıldı. %31,5 Kupa maçı oranı.
* 2008 - 2009 Sezonunda toplam 8 maça çıktı. 8 maçta Galatasaray 5 Galibiyet 2 Beraberlik ve 1 Mağlubiyet ile ayrıldı. %87,5 Kupa maçı oranı.
* 2009 - 2010 Sezonunda toplam 8 maça çıktı. 8 maçta Galatasaray 6 Galibiyet 2 Beraberlik ve 0 Mağlubiyet ile ayrıldı. %50 Kupa maçı oranı.
- Bu bilgiler ışığında Aykut Erçetin'in Galtasaray kalesini koruduğu maçlardaki toplam Galibiyet, Beraberlik ve Mağlubiyet sayılarına bakalım.
- Aykut Erçetin, toplam 7 sezonda Süper lig ve Türkiye Kupa Maçlarında toplamda 54 (8+1+4+6+19+8+8) maça çıktı. Bu maçlardan 25 (1+1+4+2+5+7+4) maç Türkiye Kupa Maçları iken, geri kalan 29 maç Süper Lig Karşılaşmalarından oluşmaktadır.
Toplam 54 maçta Galtatasaray kalesini koruyan Aykut; 33 Galibiyet, 13 Beraberlik ve 8 Mağlubiyet gördü.
Yukarıdaki sonuçları oranlarsak, Aykut Erçetin'in oynadığı tüm maçlara göre %62 Galibiyet, %24 Beraberlik ve %14 Mağlubiyet oranları mevcut.
Birde bu oranları Süper Lig ve Kupa maçları olarak ayıralım.
Aykut Erçetin ve Kupa Performansı
Aykut Erçetin'in Galatasaray kalesini koruduğu toplam 25 Kupa maçındaki galibiyet, bereberlik ve mağlubiyet oranları şöyle;
Toplam 25 maç şu şekilde sonuçlandı; 16 Galibiyet 4 Beraberlik ve 5 Mağlubiyet. Oranlarsak; %64 Galibiyet, %16 Beraberlik ve %20 şeklinde bir tablo çıkıyor.
Toplam 25 maçta Galatasary'ın kalesinde gol görmediği maç sayısı 5. 25 maçta sadece 5 maçta gol yenmemesi de enteresan bir tefarruattır. Belkide önemli bir noktadır. Benim için tek geçerli sonuç Kayserispor karşısında alınan 1-0'lık skordur. Gerisi pek önemli rakiplerle oynanmamıştır. Ama karar sizin, gol yenmeden tamamlanabilem maçlar aşağıda;
GALATASARAY A.Ş. 1-0 KAYSERİSPOR
GALATASARAY A.Ş. 3-0 SARIYER
DİYARBAKIRSPOR 0-1 GALATASARAY A.Ş.
GALATASARAY A.Ş. 5-0 GİRESUNSPOR
GALATASARAY 3-0 K.D.Ç. KARABÜKSPOR
Peki, Aykut Erçetin'in koruduğu kale, toplam 25 kupa maçında kaç kez havalandı?
Tam 31 Kez. Kupa maçlarında maç başına gol yeme oranı şöyle; 1,24
Aykut Erçetin ve Lig Performansı
7 sezondur Galatasaray takımının oyuncusu olan Aykut Erçetin futbolculuk kariyerini çoğunu maalesef yedek kalecilik ile geçirdi. Bunun sebepleri arasında, Galatasaray'ın Simoviç'ten beri süre gelen yabancı kalecilerin yüksek performansları ve yönetimin transfer politikası yer alamaktadır. Aykut Erçetin sabırla bekledi en büyük şansı da 19 maça çıktığı 2007 - 2008 sezonunda elde etti ancak yine de istenen düzeyde olmadığına karar verilerek Morgan DE SANCTIS transfer edildi. De Santics'ten de memnun kalınmadı (ki şahsen severdim) ve Leonardo Neoren FRANCO transfer edildi. Kariyer ve maliyet açısından takdir edilesi bir transferdir. Ama kağıt üstünde başarılı gibi görünen bu hamle, hayata geçme kısmında çok sıkıntılı günler yaşadı ve Fenerbahçe maçı ile dönüşü olmayan bir yola girdi.
Şimdi yine 2007-2008 sezonunda yakaladığı şansa benzer bir şans yakaladı Aykut Erçetin. Peki önümüzdeki sezon yerine başka bir yabancı kaleci mi gelecek yoksa bu performansı yeterli mi görülecek?
Aykut Erçetin, şu ana kadar Galatasaray formasını 29 Süper Lig karşılaşmasında terletti. Bu maçlarda; Galatasaray 17 Galibiyet 9 Beraberlik ve 3 Mağlubiyet ile sahadan ayrıldı. Oranlarsak, karşımıza %59 Galibiyet, %31 Beraberlik ve %10 şeklinde bir tablo çıkıyor.
Süper Lig'de Aykut Erçetin'in Galatasaray kalesini koruduğu maçlarda kalesinde gördüğü gol sayısı 28. Maç başına gol yeme oranı; 0,96
Aykut Erçetin'in Turkcell Süper Lig'de gol yemediği maçlar ;
GALATASARAY A.Ş. 0-0 BURSASPOR
GALATASARAY A.Ş. 2-0 G. OFTAŞSPOR
GALATASARAY A.Ş. 1-0 FENERBAHÇE
BÜYÜKŞEHİR BLD.SPOR 0-3 GALATASARAY A.Ş.
GALATASARAY A.Ş. 1-0 TRABZONSPOR A.Ş.
GENÇLERBİRLİĞİ 0-1 GALATASARAY A.Ş.
GALATASARAY A.Ş. 0-0 GAZİANTEPSPOR
ANKARASPOR A.Ş. 0-1 GALATASARAY A.Ş.
GALATASARAY A.Ş. 2-0 KAYSERİSPOR
GALATASARAY 0-0 BURSASPOR
GALATASARAY 3-0 GAZİANTEPSPOR
Aykut Erçetin ve Toplam Maç Sayısına Göre Toplam Gol Yeme Oranı
Kupa maçlarında ve Süper Ligde oynadığı toplam 54 maçta yediği gol sayısı 59 (31+28)
maç başına ortalaması; 1,09.
Aykut Erçetin'in istatistikleri böyle. Hemen hemen her maçta bir gol yiyen bir kaleci ortalaması var. Bu tabiki sadece Aykut Erçetin'e bağlanamaz. Farklı değişkenler ve dinamiklerde düşünülebilir. Ancak sayılar böyle söylüyor.
Sizin Aykut Erçetin Hakkındaki yorumunuz nedir?
30 Nisan 2010 Cuma
28 Nisan 2010 Çarşamba
Amel Mathlouthi - Naci En Palestina
Filistinlilere yapılan ayıba kim dur diyecek? Dediniz mi? Ne yaptınız? Kendinizi, içinizi, nasıl rahatlattınız? Hesaba çektiğinizde kendinizi nasıl bir cevap verebiliyorsunuz? Hiç bir şey yapmadan eliniz kolunuz bağlı, televizyon karşısında izlemek, üzülmek ama hiç bir şey yapmamak! Farklı ırklardan da insanlara yapılıyor diyerek gaddarca iç rahatlatmaya çalışmak sizi tatmin ediyor mu? Kendinizi koyun yerlerine!!! Kendinize kıyamıyorsanız, çocugunuzu, annenizi, babanızı, en sevdiğinizi koyun ama önce kendinizi koyun! Bakın bakalım, ne acı? ne kadar acı?
Amel Mathlouthi - Naci En Palestina ingilizce altyazısı ile birlikte izleyin
Amel Mathlouthi - Naci En Palestina with English Subtitles
1982 doğumlu Tunus'lu besteci, müzisyen ve sözyazarı. Daha 7 yaşındayken koreografi, skeçler ve şarkılarla sokak gösterileri organize etmeye başlayan sanatçı, 16-17 yaşlarına geldiğinde şarkı söylemek yaşamında tümüyle yer ediniyor. 25 yaşına kadar Tunus'ta yaşayan ve bugün Fransa'da ikamet ediyor.Matlouthi, şarkılarında özgürlükten, aldatılmadan, hayal kırıklığından, umuttan, boyun eğme, başkaldırı, güzellik ve farklı renklerden bahsediyor. Babasının da etkisiyle arap ve latin amerika protest müziğiyle büyümüş; Sheikh Imam, Marcel Khalife ve Bob Dylan en çok etkilendiği isimler olmuştur. Zaten bu isimlerden de etkilenmemek zor iş...
Amel Mathlouthi - Naci En Palestina ingilizce altyazısı ile birlikte izleyin
Amel Mathlouthi - Naci En Palestina with English Subtitles
1982 doğumlu Tunus'lu besteci, müzisyen ve sözyazarı. Daha 7 yaşındayken koreografi, skeçler ve şarkılarla sokak gösterileri organize etmeye başlayan sanatçı, 16-17 yaşlarına geldiğinde şarkı söylemek yaşamında tümüyle yer ediniyor. 25 yaşına kadar Tunus'ta yaşayan ve bugün Fransa'da ikamet ediyor.Matlouthi, şarkılarında özgürlükten, aldatılmadan, hayal kırıklığından, umuttan, boyun eğme, başkaldırı, güzellik ve farklı renklerden bahsediyor. Babasının da etkisiyle arap ve latin amerika protest müziğiyle büyümüş; Sheikh Imam, Marcel Khalife ve Bob Dylan en çok etkilendiği isimler olmuştur. Zaten bu isimlerden de etkilenmemek zor iş...
Daler Nazarov - Yod kardam
Tajik / Pamiri, Tajikistan doğumlu sanatçı Daler Nazarov söylüyor; Yod kardam, Yod kardam, Yod kardam, Yod kardam... Daler Nazarov hem oyunculuk hem de müzisyenlik meseleğini icra etmektedir. 1959 doğumlu sanatçı Tajikistan'ın başkenti Duşanbe'de yaşamaktadır. 1997 yılında iç savaş sebebi ile yurt dışına çıkmış ve gurbet hasretine daha fazla dayanamayarak birkaç yıl sonra tekrar memleketine dönmüştür. Şarkıları etnik (Ethnic Music) türden olup bir çoğunun dili Shughni 'dir. Shughni dili İskit dilidir. Kökeni Tacikistan'da etnik bir grup olan Pamiri'dir.
Daler Nazarov - Yod kardam
Daler Nazarov - Yod kardam
Daler Nazarov - Yod kardam
Daler Nazarov - Yod kardam
Teknik direktörlük ve sanat
Motivasyon, ayrı bir sanattır. Teknik direktörlükte bir sanattır. Sanat ve teknik direktörlük bir araya gelince; Yazının orjinal adı Teknik direktörlük 'sanatı'... Yazan Banu Yelkovan...
...[Jose Mourinho] Chelsea’ye ilk geldiğinde futbolculara yaptığı konuşmayı ben bile hâlâ unutamadım: “Benim bir UEFA, bir de Şampiyonlar Ligi kupam var.. Sizin neyiniz var?” diye sormuştu. Onları parayla ya da büyük bir kulüpte oynamakla harekete geçiremeyeceğinin bilincinde olan bir zekânın eseri sözler bunlar, en hassas noktalarının futbolculuk gururları olduğunu bilen bir liderin nokta atışı. ...
Teknik direktörlük 'sanatı' Yazısını okuyun... Sen bana sanat ben sana sanatayım!
...[Jose Mourinho] Chelsea’ye ilk geldiğinde futbolculara yaptığı konuşmayı ben bile hâlâ unutamadım: “Benim bir UEFA, bir de Şampiyonlar Ligi kupam var.. Sizin neyiniz var?” diye sormuştu. Onları parayla ya da büyük bir kulüpte oynamakla harekete geçiremeyeceğinin bilincinde olan bir zekânın eseri sözler bunlar, en hassas noktalarının futbolculuk gururları olduğunu bilen bir liderin nokta atışı. ...
Teknik direktörlük 'sanatı' Yazısını okuyun... Sen bana sanat ben sana sanatayım!
Andy Cole ve Arda Turan
Manchester United’ın büyük golcüsü Andy Cole’a kulak ver: “Maçlardan önce Cesuryürek tarzı ‘Benim için ölün’ diye konuşmalar olmuyor. Efsaneleri bir kenara bırakalım, soyunma odasında kimin kolunda pazuband olduğu önemli değildir. Önemli olan sahaya çıkacak 11 tane adamın her biri ayrı bir kaptanmış gibi sorumluluklarını yerine getirmesidir.”
Bener Onar'ın Arda Turan isimli yazısında geçen manalı bir kaptan kesiti... Andy Cole'a kulak vermek ve Arda Turan'a gelmek gerek...
Arda Turan
Bener Onar'ın Arda Turan isimli yazısında geçen manalı bir kaptan kesiti... Andy Cole'a kulak vermek ve Arda Turan'a gelmek gerek...
Arda Turan
27 Nisan 2010 Salı
Un Control
Yaratıcılık manasındaki Creativity etiketini faaliyete geçirme çalışmaları şekil bir a ile başlıyor. Devamı gelir mi bilinmese de, ilk girizgah yapılmıştır. Saygılar...
Kontrol dışı - uzay boşluğu - derin sularda kaybolma - uncontrol geliyor;
Un-Control
Kontrol dışı - uzay boşluğu - derin sularda kaybolma - uncontrol geliyor;
Un-Control
26 Nisan 2010 Pazartesi
KİMSESİZ AKŞAM
Boş şişeyle bardakta.
Titremekte mum alevi;
Oda soğuk buz gibi.
Dışarda otlara yağmur yağmakta.
Yatıyorsun kısa bir zaman için
Üşüyerekten üzgün, yatağına.
Yine sabah olacak, akşam daha sonra,
Sabahlar, sabahlar gelecek tekrar,
Ama sen hiç gelmeyeceksin.
Hermann Hesse
Titremekte mum alevi;
Oda soğuk buz gibi.
Dışarda otlara yağmur yağmakta.
Yatıyorsun kısa bir zaman için
Üşüyerekten üzgün, yatağına.
Yine sabah olacak, akşam daha sonra,
Sabahlar, sabahlar gelecek tekrar,
Ama sen hiç gelmeyeceksin.
Hermann Hesse
22 Nisan 2010 Perşembe
Arda Turan Değerlendirmesi
Aceto Balsamico |
"...Bugün Arda, ne Arda Turan; ne de Metin Oktay. İkisinin arasında sıkışıp kaldı ve o egosu yüksek, futbol karakterini yeteneği kadar sahadaki yüksek özgüveninden alan genç, artık kendisiyle kavga eden, yetmediğinde en yakın arkadaşının dudağını patlatan adam oldu. Madem futbol fena halde hayata benzer. Biraz ekrandan çalalım. Tekrar Ömer olmaya çalışan, olamayacağını anladığında da aynaları kıran Ezel gibi... "Babam ve Oğlum"da o güzelim rakı-balık sofrasında "Ne oralı oldum ne de buralı" diyen Sadık gibi..."
devamını siz okuyun.... tekrar tekrar... Spor blogu açmak kolay değil anlayın... Pardon açmak kolay, üretmek zor...
Yazan: Bülent Timurlenk
Yazı: Fotoğrafını Yolla Oralardan Arda Turan
Dört şey azizdir
"Dört şey azizdir:
- Fakirlerin yüküne tahammül eden zengin,
- Kanaat edip haline razı olan fakir,
- Yaptıklarının ayıbından korkan günahkar,
- Günahlarından sakınan alim..."
TEBRİZLİ ŞEMS
- Fakirlerin yüküne tahammül eden zengin,
- Kanaat edip haline razı olan fakir,
- Yaptıklarının ayıbından korkan günahkar,
- Günahlarından sakınan alim..."
TEBRİZLİ ŞEMS
Etiketler:
Alıntılar,
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları,
Özlü İçerik
İyi Düşünün
İyi Düşünün
İyi Düşünün
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yayılın çimenlerin üzerine.....
Acele edin....
Er veya geç...
Çimenler yayılacak üzerinize...
İyi Düşünün - Can DÜNDAR
Seslendiren - Selçuk Yöntem
Etiketler:
Alıntılar,
Gündelik Yaşam Parçacıkları,
Özlü İçerik,
Video
21 Nisan 2010 Çarşamba
Futbol ve Marka Değeri
Marka değeri hakkında hiç düşündünüz mü? Hele konu futbolsa marka değeri düşünülür mü? Evet kendi piyasısını canlı tutmak, ilgiyi üzerinde tutmak isteyen her sektörde olması gereken kadar düşünülmeli futbolda da marka değeri! Yani çok ama çok!
..."Marka değeri", futbol literatürümüze yeni girmeye başlayan bir kavram. Bu kavram, yalnızca oyunun ekonomik anlamda değer kazanmasını içermiyor. Oyuna, rakibe, kurala duyulan saygıyla, futbolun güvenilirliği, saygınlığı, kalitesinin artırılmasını da öngörüyor.
O değere, öncelikle sahip çıkması gereken, oyunun asıl aktörü olan oyuncu. Çünkü seyirci, oyuncunun icra ettiği oyunu izlemek için tribüne gidiyor ya da TV karşısına geçiyor. Onun davranışlarına bakarak oyunu yorumluyor. Oyun ne kadar değer kazanırsa, oyuncunun değeri ve saygınlığı da o ölçüde artıyor. ...
Zeki Çol - Marka değerinin çukurunu kazmak
21.04.10
..."Marka değeri", futbol literatürümüze yeni girmeye başlayan bir kavram. Bu kavram, yalnızca oyunun ekonomik anlamda değer kazanmasını içermiyor. Oyuna, rakibe, kurala duyulan saygıyla, futbolun güvenilirliği, saygınlığı, kalitesinin artırılmasını da öngörüyor.
O değere, öncelikle sahip çıkması gereken, oyunun asıl aktörü olan oyuncu. Çünkü seyirci, oyuncunun icra ettiği oyunu izlemek için tribüne gidiyor ya da TV karşısına geçiyor. Onun davranışlarına bakarak oyunu yorumluyor. Oyun ne kadar değer kazanırsa, oyuncunun değeri ve saygınlığı da o ölçüde artıyor. ...
Zeki Çol - Marka değerinin çukurunu kazmak
21.04.10
Penaltı Noktasına Tecavüz
Kaynak: Radikal.com.tr |
... Fabio Bilica’nın Beşiktaş’ın penaltısından önce beyaz yuvarlağı eşeleyip bir misket kuyusu açması ise, hakikaten yüz kızartıcı. Daum, ‘penaltıya sebebiyet verdiği için kızdı, hırsını oradan çıkardı’ demiş. Belki de bir tür vudu ayiniydi? Belki beyaz nokta silinirse penaltının da gerçek olmaktan çıkacağına inandı? Ancak sinirden gülünebilir. Sırada direkleri kısaltmak, gol çizgisini silmek, topun gramajıyla oynamak da var mıdır? Bilica’nın yaptığı şey, en gaddar tekmeyle tartılamayacak, başka türden bir ayıp. Bir sporcu, böyle küçülebilir mi? Bu aleni teşebbüsünün görülmeden kalacağına ihtimal vermiş olabilir mi? Helâl edileceğine güvenmiş olmalı. Peki bir kulüp bu yüz kızartıcı suçu geçiştirerek ‘büyük’ olabilir mi? O kulüp, yelken, kürek, yüzme, atletizm öğrettiği çocukların yüzüne nasıl bakar?...
Tanıl Bora - Bilica'nın kazı-kazan ahlakı
21/04/2010
Kendi mutsuzluğumu her yerde görmedeyim
Dünyada olan biteni ben de görmedeyim;
Haksızlıkları hep baş köşelerde görmedeyim;
Fesuphanallah! Nereye bakarsam bakayım
Kendi mutsuzluğumu her yerde görmedeyim.
Ömer Hayyam
Graham Nash - Prison Song Video and Lyrics
One day a friend took me aside
and said I have to leave you
for buying something from a friend
they say I've done wrong
for protecting the name of a man
they say I'll have to leave you,
so now I'm bidding you farewell
for much too long.
And here's a song to sing,
for every man inside,
if he can hear you sing
it's an open door.
There's not a rich man there,
who couldn't pay his way
and buy the freedom that's a high price
for the poor.
Kids in Texas
smoking grass,
ten year sentence
comes to pass
Misdemeanor
in Ann Arbor,
ask the judges
Why?
Another friend said to her kids
I'm gonna have to leave you
for selling something to the man
I guess I did wrong
and although I did the best I could
I'm gonna have to leave you
so now I'm kissing you farewell
for much too long.
And here's a song to sing,
for every man inside
if he can hear you sing
it's an open door.
There's not a rich man there
who couldn't pay his way
and buy the freedom that's a high price
for the poor.
16 Nisan 2010 Cuma
Bilinçlerini Birleştirme Çabası
Aşka farklı bakış açıları vardır. Bu da onlardan biri işte;
'Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır... Boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur'
Jean Paul Sartre
'Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır... Boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur'
Jean Paul Sartre
Etiketler:
Alıntılar,
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Kuklacı Felek Usta
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz
Ömer Hayyam
Etiketler:
Bilinç Zıplamaları,
Gündelik Yaşam Parçacıkları
Emiliana Torrini - Heartstopper Video and Lyrics
Emiliana Torrini - Heartstopper
You said I began
This messy state of love affair
And I drink too much and smoke too fast
And this city's cleared my innocence
Coffee is pouring out my ears
It's the only thing they have in here
And my heart stops beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
Number tree still on my plate
I heard the trains are running late
And I laugh out loud
My life is a mess
I have gone too far
In my lifelessness
Another coffee it's on the house
The poor girl look is on the owners spouse
And my heart stopped beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
Outside your house
To make a scene
In my head you grabbed me passionately
But the lights are out
And in an hour I walked on home
In the pouring shower
Lost my keys in front of me
My neighbor's smile he's handing me
The blackest coffee you will ever see
And my hearts stopped beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
And when it stops it stops
My heart stopped beating
Lamb - Gorecki Video with Lyrics
Gorecki - Lamb
If I should die this very moment
I wouldn't fear
For I've never known completeness
Like being here
Wrapped in the warmth of you
Loving every breath of you
Still my heart this moment
Or it might burst
Could we stay right here
Until the end of time
'Till the earth stops turning
Wanna love you 'til the seas run dry
I've found the one I've waited for
All I've known,
All I've done,
All I've felt,
Was leading to this
All I've known,
All I've done,
All I've felt,
Was leading to this
Wanna stay right here
Until the end of time
'Til the earth stops turning
Gonna love you 'til the seas runs run dry
I've found the one I've waited for
The one I've waited for
Wanna stay right here
Until the end of time
'Til the earth stops turning
Gonna love you 'til the seas runs run dry
I've found the one I've waited for
The one I've waited for
15 Nisan 2010 Perşembe
chris kamara misses sending off at portsmouth
1957 doğumlu emekli ingiliz futbolcu..
portsmouth, stoke city, leeds united, middlesbrough, sheffield united gibi takımlarda forma giydi. defansif orta saha olan chris'in ingiltere liglerinde 641 maçta 71 golü var.
1995 sonrasında kariyerine teknik direktör olarak devam etti. hatta faal futbol hayatının son senesinde bradford city'de oyuncu-teknik direktör olarak görev yaptı. daha sonra 3 sene kadar da stoke city teknik direktörlüğünü üstlendi.
şimdilerde ise ingiltere'nin en sevilen muhabirlerinden.
Kaynak: ekşi-sözlük
Düz Adam
Taksi şöförü : Hoş geldiniz.
Düz Adam : Hoş buldum. Ben sadece.
Taksi şöförü : Nereye gidiyoruz?
Düz Adam : Ana avrat düz gidelim.
Kaynakça: düz adam http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=18570986
Düz Adam : Hoş buldum. Ben sadece.
Taksi şöförü : Nereye gidiyoruz?
Düz Adam : Ana avrat düz gidelim.
Kaynakça: düz adam http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=18570986
14 Nisan 2010 Çarşamba
Ersun Yanal ve Klasik Düşüş Hikayesi
klasik dusus ile itham edilen bir teknik adamdir bu. anket yapin, yuz kisiye sorun, 92'si klasik dusus der. hatta bu dususu calistirdigi tum takimlarda yasamis olarak gosterirler, boyle de bir durum.
ersun yanal 1998-2000 yillari arasi denizlispor'u calistirmistir. 1998-99 sezonunda denizlispor 1. lige cikmistir. 1999-2000 sezonunda, 1. lige yeni yukselen bir takim olarak denizlispor 11. haftaya kadar ligi ilk 2'de goturmus, ilk yariyi 5. bitirmistir. sene sonunda 8.lik gelmistir.
bakiniz daha bu sene gozunuzun onunde canli ornekler var; hull city, hoffenheim falan. bu takimlar da ilk yarida harikalar yaratip ikinci yarida patladilar. simdi bu teknik direktorler de mi ersun yanal mantalitesinde yani? sorun bu mu? yoksa 2. ligden yeni yukselen bir takim olduklari icin kadro, mantalite ve butce yetersizliginden mi cekiyorlar?
gecelim ankaragucu'ne. 1999-2000 sezonunda ankaragucu ligi 13. bitirmistir. ersun yanal bu takimi almis, ligi 6. sirada bitirttirmistir bunlara. bu sefer dusmemis, yukselmistir de kendisi, zira ligin ilk yarisini 11. sirada kapatmistir. klasik dusus yok yani. turkiye kupasi'nda da ceyrek finalde fenerbahce'ye elenmistir ankaragucu bu sezon.
bir sonraki sezonda (2001-2002), ankaragucu lige, sene sonunda kume dusecek olan antalyaspor'a 8 atarak baslamis, ligi 14. sirada bitirerek kume dusmekten 3 puan fark ile kurtulacak olan malatyaspor'a da akabinde 6 atmistir. tabii bu durum medyayi gaza getirmistir. fakat ankaragucu sonrasinda ust uste maglubiyetler alip, 10. hafta itibariyle 10 puanla 14. siraya kadar gerilemistir. sonra ersun yanal kovulmus mudur? hayir. peki ne olmustur? ankaragucu ligi yukselerek bitirmistir, 4. sirada.
burada dusus nerede peki? yok. neymis, ersun yanal ankaragucu'ne dusus yasatmis. nerede klasik dusus? adam 13. sirada aldigi takimi iki sezon sonunda 4. siraya cikartiyor, bak bak dususe bak.
sonra tartismali bir sekilde, bir onceki sezonu 7. sirada tamamlayan genclerbirligi'ne geciyor kendisi. 5. haftada lider olan takim, 6. haftada bir maglubiyetle 5. siraya dusuyor; keza puanlar yakin. ama matematik bilmeyen icin bu klasik dusus tabii. neyse, genclerbirligi ilk yariyi liderin 7 puan arkasinda 4. sirada tamamliyor. 18. haftada ikincilige cikiyor genclerbirligi, 25. haftada liderle arasinda 2 puan fark var ve 3. sirada. 27. haftada fenerbahce ile deplasmanda 3-3 berabere kaliyor, ve 4 puan arkaya dusuyor yarista. 29. haftada malum 27 nisan 2003 altay genclerbirligi maci var. bu mactan sonra, zaten ucunculugu matematiksel olarak garantilemis genclerbirligi yaristan kopuyor. turkiye kupasinda final oynuyor, finalde trabzonspor'a maglup oluyor.
dusus? yok.
2003-04 sezonuna gelelim. genclerbirligi lige cok iyi baslamiyor, 5. hafta sonunda 12. sirada, 10. hafta itibariyle 8. siraya tirmaniyor. ilk yariyi liderin 17 puan arkasinda 7. sirada tamamliyor. milli takima resmi imzayi attigi tarihte genclerbirligi 8. sirada.
bir onceki sezona gore dusus var diye atlayacak olanlar vardir; hatirlatalim. genclerbirligi o sezon turkiye kupasi'nda finalde gene trabzonspor'la karsilasiyor ve gene yeniliyor. uefa kupasi'nda ise, herkesin hatirlamasi gerektigi gibi, 4. turda, kupayi kazanacak olan valencia'ya uzatmalarda yedigi golle eleniyor.
sezon icinde ligde dusus? yok. genel anlamda basarida dusus? yok.
milli takim macerasi sonrasi manisaspor'un basina geciyor ersun yanal. o tarihe kadar ligde 9 mac oynamis manisa, 9 macta 9 puan almis, 11. sirada. ilk yariyi 20 puanla 11. sirada bitiriyor. sonra manisaspor, 23. haftada 6. siraya cikiyor besiktas'in hemen ensesinde. bu zirve performans oluyor, sonra sezonu 10. sirada bitiriyor.
sonraki sezon herkesin malumu. 11. haftada liderligi, fenerbahce'ye evinde 3-2 yenilerek kaptiran, kisitli kadroya sahip, ilk 11'i sakatliktan dagilmis, forveti kalp krizi gecirmis manisaspor, psikolojik cokuse geciyor. ersun yanal'in ciddi anlamda dustugu ikinci takim manisaspor.
trabzonspor'u ise tekrar tekrar anlatmama gerek yok herhalde. sene basinda "avrupa kupalari'na katilalim yeter" diyen bir takim, gelen basarili sonuclarin arkasindan sampiyonluk havasina giriyor, sonra da sezon ortasinda bas taci ettikleri bir adami 2 ayda harciyorlar. yonetim olsun, taraftar olsun. bu harcama yapilirken herkesin agzinda bir laf. "klasik ersun yanal dususu".
yahu rakamlar ortada, istatistikler ortada, hersey ortada. nerede klasik dusus? yok. herkes herseyi cok iyi biliyor, herkes olayi cozmus, bir cumleyle butun bilinmeyenleri denklemden cikarmisiz ya, olay bu. ersun yanal'in takimlari hep duser zaten.
trabzonspor ilk yarida 17 macta 35 puan toplamis. ikinci yarida 12 macta 18 puan toplamis. kalan 5 macta ilk yari performansina ulasmasi matematiksel olarak mumkun. ama ersun yanal dustu bitti kul oldu.
ersun yanal'i istediginiz gibi elestiriniz: taktik, kondisyon, kadro secimi vs. ama bir kez daha biri "bu adamin calistirdigi takim kesin dususe gecer haci!" derse agzina burnuna mese budagindan yapilma sopamla dalacagim; onu da belirteyim.
edit: yanlislikla genclerbirligi'ne uefa'da final oynatmisiz trabzonspor'la (o kadar istatistik beyni eritti tabii), uyaran cok sayida arkadasa tesekkurlerimi iletirim.
edit2: altay genclerbirligi macinda ne oldugunu hatirlamak isteyenler icin: http://www.tff.org/...ault.aspx?pageid=29&macid=16651
spoiler: genclerbirliginden sari kart gormeyen bir tek ben kaliyorum mac sonunda.
Yazı : http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=16056994 adresinden birebir alınmıştır. Tarafımdan yazıda yapılmış herhangi bir edit yoktur. Yazan: shelbyl. Amaç: Arşivimde bulunsun.
ersun yanal 1998-2000 yillari arasi denizlispor'u calistirmistir. 1998-99 sezonunda denizlispor 1. lige cikmistir. 1999-2000 sezonunda, 1. lige yeni yukselen bir takim olarak denizlispor 11. haftaya kadar ligi ilk 2'de goturmus, ilk yariyi 5. bitirmistir. sene sonunda 8.lik gelmistir.
bakiniz daha bu sene gozunuzun onunde canli ornekler var; hull city, hoffenheim falan. bu takimlar da ilk yarida harikalar yaratip ikinci yarida patladilar. simdi bu teknik direktorler de mi ersun yanal mantalitesinde yani? sorun bu mu? yoksa 2. ligden yeni yukselen bir takim olduklari icin kadro, mantalite ve butce yetersizliginden mi cekiyorlar?
gecelim ankaragucu'ne. 1999-2000 sezonunda ankaragucu ligi 13. bitirmistir. ersun yanal bu takimi almis, ligi 6. sirada bitirttirmistir bunlara. bu sefer dusmemis, yukselmistir de kendisi, zira ligin ilk yarisini 11. sirada kapatmistir. klasik dusus yok yani. turkiye kupasi'nda da ceyrek finalde fenerbahce'ye elenmistir ankaragucu bu sezon.
bir sonraki sezonda (2001-2002), ankaragucu lige, sene sonunda kume dusecek olan antalyaspor'a 8 atarak baslamis, ligi 14. sirada bitirerek kume dusmekten 3 puan fark ile kurtulacak olan malatyaspor'a da akabinde 6 atmistir. tabii bu durum medyayi gaza getirmistir. fakat ankaragucu sonrasinda ust uste maglubiyetler alip, 10. hafta itibariyle 10 puanla 14. siraya kadar gerilemistir. sonra ersun yanal kovulmus mudur? hayir. peki ne olmustur? ankaragucu ligi yukselerek bitirmistir, 4. sirada.
burada dusus nerede peki? yok. neymis, ersun yanal ankaragucu'ne dusus yasatmis. nerede klasik dusus? adam 13. sirada aldigi takimi iki sezon sonunda 4. siraya cikartiyor, bak bak dususe bak.
sonra tartismali bir sekilde, bir onceki sezonu 7. sirada tamamlayan genclerbirligi'ne geciyor kendisi. 5. haftada lider olan takim, 6. haftada bir maglubiyetle 5. siraya dusuyor; keza puanlar yakin. ama matematik bilmeyen icin bu klasik dusus tabii. neyse, genclerbirligi ilk yariyi liderin 7 puan arkasinda 4. sirada tamamliyor. 18. haftada ikincilige cikiyor genclerbirligi, 25. haftada liderle arasinda 2 puan fark var ve 3. sirada. 27. haftada fenerbahce ile deplasmanda 3-3 berabere kaliyor, ve 4 puan arkaya dusuyor yarista. 29. haftada malum 27 nisan 2003 altay genclerbirligi maci var. bu mactan sonra, zaten ucunculugu matematiksel olarak garantilemis genclerbirligi yaristan kopuyor. turkiye kupasinda final oynuyor, finalde trabzonspor'a maglup oluyor.
dusus? yok.
2003-04 sezonuna gelelim. genclerbirligi lige cok iyi baslamiyor, 5. hafta sonunda 12. sirada, 10. hafta itibariyle 8. siraya tirmaniyor. ilk yariyi liderin 17 puan arkasinda 7. sirada tamamliyor. milli takima resmi imzayi attigi tarihte genclerbirligi 8. sirada.
bir onceki sezona gore dusus var diye atlayacak olanlar vardir; hatirlatalim. genclerbirligi o sezon turkiye kupasi'nda finalde gene trabzonspor'la karsilasiyor ve gene yeniliyor. uefa kupasi'nda ise, herkesin hatirlamasi gerektigi gibi, 4. turda, kupayi kazanacak olan valencia'ya uzatmalarda yedigi golle eleniyor.
sezon icinde ligde dusus? yok. genel anlamda basarida dusus? yok.
milli takim macerasi sonrasi manisaspor'un basina geciyor ersun yanal. o tarihe kadar ligde 9 mac oynamis manisa, 9 macta 9 puan almis, 11. sirada. ilk yariyi 20 puanla 11. sirada bitiriyor. sonra manisaspor, 23. haftada 6. siraya cikiyor besiktas'in hemen ensesinde. bu zirve performans oluyor, sonra sezonu 10. sirada bitiriyor.
sonraki sezon herkesin malumu. 11. haftada liderligi, fenerbahce'ye evinde 3-2 yenilerek kaptiran, kisitli kadroya sahip, ilk 11'i sakatliktan dagilmis, forveti kalp krizi gecirmis manisaspor, psikolojik cokuse geciyor. ersun yanal'in ciddi anlamda dustugu ikinci takim manisaspor.
trabzonspor'u ise tekrar tekrar anlatmama gerek yok herhalde. sene basinda "avrupa kupalari'na katilalim yeter" diyen bir takim, gelen basarili sonuclarin arkasindan sampiyonluk havasina giriyor, sonra da sezon ortasinda bas taci ettikleri bir adami 2 ayda harciyorlar. yonetim olsun, taraftar olsun. bu harcama yapilirken herkesin agzinda bir laf. "klasik ersun yanal dususu".
yahu rakamlar ortada, istatistikler ortada, hersey ortada. nerede klasik dusus? yok. herkes herseyi cok iyi biliyor, herkes olayi cozmus, bir cumleyle butun bilinmeyenleri denklemden cikarmisiz ya, olay bu. ersun yanal'in takimlari hep duser zaten.
trabzonspor ilk yarida 17 macta 35 puan toplamis. ikinci yarida 12 macta 18 puan toplamis. kalan 5 macta ilk yari performansina ulasmasi matematiksel olarak mumkun. ama ersun yanal dustu bitti kul oldu.
ersun yanal'i istediginiz gibi elestiriniz: taktik, kondisyon, kadro secimi vs. ama bir kez daha biri "bu adamin calistirdigi takim kesin dususe gecer haci!" derse agzina burnuna mese budagindan yapilma sopamla dalacagim; onu da belirteyim.
edit: yanlislikla genclerbirligi'ne uefa'da final oynatmisiz trabzonspor'la (o kadar istatistik beyni eritti tabii), uyaran cok sayida arkadasa tesekkurlerimi iletirim.
edit2: altay genclerbirligi macinda ne oldugunu hatirlamak isteyenler icin: http://www.tff.org/...ault.aspx?pageid=29&macid=16651
spoiler: genclerbirliginden sari kart gormeyen bir tek ben kaliyorum mac sonunda.
Yazı : http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=16056994 adresinden birebir alınmıştır. Tarafımdan yazıda yapılmış herhangi bir edit yoktur. Yazan: shelbyl. Amaç: Arşivimde bulunsun.
9 Nisan 2010 Cuma
we are not english we are scouse
8 Nisan 2010 Perşembe
Top, saha, zaman ve Barcelona Sırları
Dönemler kapanırken geleceği tanımlama kaygısı ortaya çıkar. 20. Yüzyıl kapanırken gelecek üzerine çıkarsamalar sarmıştı ortalığı, biliyorsunuz. Futbolda 21. Yüzyıl’ın takımını seçmeye koyulmuştuk... Önce Liverpool, Ajax’tı bu takım. Sonra Dinamo Kiev.
21. Yüzyıl’a ve 3. bin yıla gireli 10 yılı geçmiş bile. Yeni dönemlerin ilk yılları ne çabuk geçiyor. Bugünün Barcelona’sına bakıyorum da işte o eskiden tanımlamaya çalıştığımız ‘yeni yüzyılın takımı’ bu takımmış.
Sadece seyir zevki vermiyor, sadece oyun ufkumuzu açmıyor Erguvani-Mavililer. Daha da öteye giderek, ‘Barselonamsı’ ya da ‘Barselonian’ ya da ‘Barselonesk’ gibi tabirlerle adlandırılacak yeni bir futbol ekolünün simgesi oluyor. Gerçekten ‘bir futbol takımından daha fazlası’ var ortada. Barcelonesk futbolu en iyi oynayanlardan Arsenal ile hakiki Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi’nin finalinde oynamalarını isterdim. Sert ve kaotik bale yapan Barcelona finale yürüyebilirdi rahatça. Ama daha kırılgan ve zarif bir koreografiyi sahaya yansıtan Arsenal final öncesinde elensin istemedim. Olsun, kura şansı mı şanssızlığı mı diyelim, yine de çeyrek finalde karşılaştılar ya... Hem de iki maç yaptılar. Ne ki artık finalin eski tadı olmayacak benim için.
(Bir başka final eşleşmesi umudum olan Barcelona-Inter yarı finalini dört gözle ama başka gözlerle bekliyorum, o ayrı.)
Topa egemen olacaksın
İki Barça-Arsenal karşılaşmasında umduğumuzdan fazlasını bulduk değil mi? İlk maçın ilk ve son yarım saatleri neydi öyle? Ya ikinci maçın ilk yarısı... Toplamda atılan 9 gol var. Ve sayısız pozisyon. Kaleciler topu oyuna sokarken, ya da savunmacılar kalelerinin önünde ilk pasları
yaparken bu kadar meraklandığınız, heyecanlandığınız maç oldu mu?
Bundan da öte, ilk maçta adım atacak halleri kalmayan Barcelonalılar arasında, çatlak bacağıyla sekerek dolaşan Fabregas gözümün önünden gitmeyecek. Hiçbir şey onu arkadaşlarından ve oyundan koparamazdı o dakikalarda.
Arsa futbolundan şampiyonluklara, futbolun o amatör ruhu dolaşıyordu o an sahada.
Bir de ikinci maç sonunda Messi’nin, İngiliz geleneğine uyarak evine götüreceği hat-trick topuyla oynayışını, o çocuksu neşesini, unutmayacağım.
Duygulardan olgulara döneyim. Barcelona’nın ve Barselonian takımların en büyük özelliğinin topu kontrollerinde tutmak olduğu biliniyor. İstatistikler söylüyor zaten bunu. Futbol kolektif bir
oyun ama tek topla oynanıyor. Temelindeki zıtlıklardan biri bu. Böyle olunca çare yok, o tek topa sahip olacaksın.
Barça ikinci maçta yüzde 61 topa sahip olmuş. Arsenal’e ise yüzde 39 kalmış. Tabii Serpil Hamdi Tüzün’ün hep işaret ettiği gibi, aslında iki takımın da topa sahip olmadığı bir ‘hâl’ ve yüzde var. Barcelona’nın birinci sırrı burada işte. Bu süreyi de en aza indiriyorlar. Kontrollerinden çıkardıklarında top ya filelere, ya kaleciye ya da auta gidiyor, ya da son anda rakip oyuncu tarafından kesiliyor. Rakibe top göstermiyorlar tamam da, topla da gerektiği yerde vedalaşmasını biliyorlar.
Sahaya egemen olacaksın
Barcelona’nın topa çok sahip olduğunu ve çok pas yaptığını biliyoruz. Arsenal’in de en tipik özelliği bu. Hocaları Wenger’e ‘tek top Arsene’ diyenler bile varmış. Buna karşın ikinci maçta Barça 530 küsur isabetli pas yaparken, Arsenal’inkiler 230 küsurlarda kalmış.
Pekiyi topa fazla sahip olmak ve fazla pas yapmak tek başına iyi ve güzel futbolun garantisi mi? 1994 Dünya Kupası’nda Parreira’nın Brezilyası kendi yarı alanında bıktırıcı ölçüde geri-yan pas yapıyordu ve dünyanın gördüğü en yavan kupanın baş aktörü oldular.
Futbol tek topla oynanan bir takım oyunu olduğuna göre top bir oyuncunun ayağındayken ötekilerin, hakemlerin bile, ne yaptığı, nerede durduğu, nereye hareketlendiği önemli. İşte burada top kadar sahanın kullanımı devreye giriyor.
Top rakipteyken Barcelona inanılmaz ölçüde ileride basıyor ve alan daraltıyor. Rakibe iki pastan fazlasına izin vermiyor. Zaten en zayıf oldukları yer kendi ceza alanlarının önü... O yüzden Guardiola, “Riske girmeme riskine giremeyiz” diyerek sürdü takımını sahaya Londra’da. Bunun sonucunda, “Hayatımda seyrettiğim en müthiş yarım saat” diye övdüğü futbolu oynadı takımı... Arsenal’i ceza alanı çevresinde tuttular. İlk 44 dakikada, o maç 4-0 olacakken, futbol bu, ikinci maç 3-1 oldu.
İlk maçın ilk yarısı için Arsene Wenger’in yorumu, “Defansta kalarak bu maçtan çıkma şansımız yoktu” olacaktı. Çıkmakta geciken defansın arasına atılan iki topla 0-2 geriye düşünce Fransız hoca, Eboue ve Walcott’ı sahaya sürerek oyunu Barça yarı alanına yıkacak ve beraberliği kurtaracaktı... İkinci maçın başında Arsenal orta alan kademeleriyle rakibi ileride tuttu, bir derin pasta golü buldu ama sonra Barça’yı ve Messi’yi durduramadı. Çünkü topu kazanınca Barcelonalılar tek paslarla dar alandan çıkıyor. O sırada her Barcelonalı ileriye doğru boş alanlara giderek ayağında top olan arkadaşlarına pas alternatifleri ya da top sürme alanları yaratıyor. Top rakipteyken daralttıkları sahayı, top kendilerindeyken genişletiyorlar.
İlk maçta İbrahimoviç, (ki Messi’yle ve genelde Barça’da oynaması hayırlı mı değil mi, karar
veremedim), iki gol vuruşunu yaparken Messi neyle meşguldü dersiniz?
Sonuçta Barça çok pas yapıyor ama her pas bir öncekinden daha etkili hale geliyor. Top giderek canlanıyor ve basit bir pasla başlayan zincir tehlikeli bir atakla ya da gol vuruşuyla sonuçlanıyor. Barcelona’nın ikinci sırrı burada.
Tabii her oyuncu arkadaşlarının yarattığı üç dört alternatifin farkında. Bunlardan en doğrudan, en güvenli ve en kısa olanını içgüdüsel olarak seçiyor. Genç takımdan başlayarak bu terbiye ile yetişiyor. En etkili olacak yerde pas veriyor-alıyor, en etkili olacak yerde top sürüyor, en etkili olacak yerde şut atıyor. İşte Messi.
Zamana egemen olacaksın
Özellikle ikinci maçın ikinci yarısında Arsenalliler de topa ve sahaya sahip oldular ama karşı kalede etkili olamadılar. Etkili oldukları anlarda ofsayta düştüler. Çünkü hızlı değillerdi. Tek viteste oynuyorlardı. Çabuk hızlanıp çabuk yavaşlayamıyorlardı; ivmeleri yoktu. Zor kazandıkları topları kolay kaybettiler. Fabregas’ı aradılar. Zamana egemen olamadılar kısacası. Son hamlelerde hep geç kaldılar. Her pasları bir önceki pastan etkisiz ve dağınık oldu.
Barçalılar ise ilk maçın ilk yarısında ve ikinci maçın genelinde zamana egemendi. Rakipten önce hamlelerini yaptılar... Günümüzde topla bu kadar hızlı dönebilen, bu kadar ileri geri vites değiştiren ve bu kadar kolay arkadaşını bulan başka takım yok. Bu da Barcelona’nın üçüncü sırrı... Böyle olunca, attıkları paslar sanki bir sonraki hamleyi dikte ettiriyor. Sonraki
oyunun mesajını ve şifresini taşıyor.
Bakınız: Üçüncü golde Abidal’in kafayla Messi’nin koşu yoluna bıraktığı top.
Egemenlik kayıtsız şartsız anlayanın
Böyle maçların sarhoşluğundan ayıldığımızda haklı olarak soruyoruz: “Bunların oynadığı futbolsa, bizim oynadığımız ne?”. Tabii sorunun cevabı önce onların ne oynadığını anlamaktan geçiyor. Nasıl oluyor da, o altyapıdan birbirinin aynı felsefede ama farklı kişilikte İniesta’lar, Xavi’ler, Busquets’ler, Fabregas’lar çıkıyor? Nasıl oluyor da beceri farklarıyla aynı tarz oynamaya çalışan Messi’ler, Bojan Krkic’ler, Pedrolar, Jeffren’ler, Giovanni dos Santos’lar yetişiyor? Nasıl oluyor da bunların en iyileri, büyük hedeflere oynayan Barça gibi bir takımda ilk 11’e yerleşiyor, vasat olanlar önemli liglere gidiyor? Nasıl oluyor da bu futbolcular geleceğin futbolunu bugüne getiriyor?
Önce bunları anlamaya çalışmak gerek. Sonra da hüküm kesmeyi bırakıp bizde olanı anlamaya çalışmak gerek. ‘Ön libero’ , ‘pivot santrfor’, ‘playmaker’, ‘az forvet-çok forvet’, ‘önce gol yemeyeceksin-önce gol atacaksın’, ‘puan futbolu-güzel futbol’, ‘hocaydı, değildi’, ‘şunu sok, bunu çıkar’ skolastiğini bırakıp olgularla yüzleşmek gerek. Yoksa onların oynadığı da futbol, bizim oynadığımız da.
Barcelona’yı babam da çalıştırır...
Yahu şu ‘Barcelona’yı babam bile çalıştırır’ lâflarını bırakalım artık. Baksanıza, ‘zaytung.com’un haberine göre Barcelona Başkanı Laporta açıklama yapmış. “Biz hocalara bu kadar parayı boşuna mı veriyoruz, Türkiye’de aranızdan seçin birini, bize hoca olarak yollayın” diye... Ayrıca babalarınıza ayıp olmuyor mu? Bu kadar beceriksiz mi adamlar? Emek ve akıl gerektirmeyecek işlere hep onları layık görüyorsunuz.
Kaynak: İBRAHİM ALTINSAY 08/04/2010 Radikal
21. Yüzyıl’a ve 3. bin yıla gireli 10 yılı geçmiş bile. Yeni dönemlerin ilk yılları ne çabuk geçiyor. Bugünün Barcelona’sına bakıyorum da işte o eskiden tanımlamaya çalıştığımız ‘yeni yüzyılın takımı’ bu takımmış.
Sadece seyir zevki vermiyor, sadece oyun ufkumuzu açmıyor Erguvani-Mavililer. Daha da öteye giderek, ‘Barselonamsı’ ya da ‘Barselonian’ ya da ‘Barselonesk’ gibi tabirlerle adlandırılacak yeni bir futbol ekolünün simgesi oluyor. Gerçekten ‘bir futbol takımından daha fazlası’ var ortada. Barcelonesk futbolu en iyi oynayanlardan Arsenal ile hakiki Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi’nin finalinde oynamalarını isterdim. Sert ve kaotik bale yapan Barcelona finale yürüyebilirdi rahatça. Ama daha kırılgan ve zarif bir koreografiyi sahaya yansıtan Arsenal final öncesinde elensin istemedim. Olsun, kura şansı mı şanssızlığı mı diyelim, yine de çeyrek finalde karşılaştılar ya... Hem de iki maç yaptılar. Ne ki artık finalin eski tadı olmayacak benim için.
(Bir başka final eşleşmesi umudum olan Barcelona-Inter yarı finalini dört gözle ama başka gözlerle bekliyorum, o ayrı.)
Topa egemen olacaksın
İki Barça-Arsenal karşılaşmasında umduğumuzdan fazlasını bulduk değil mi? İlk maçın ilk ve son yarım saatleri neydi öyle? Ya ikinci maçın ilk yarısı... Toplamda atılan 9 gol var. Ve sayısız pozisyon. Kaleciler topu oyuna sokarken, ya da savunmacılar kalelerinin önünde ilk pasları
yaparken bu kadar meraklandığınız, heyecanlandığınız maç oldu mu?
Bundan da öte, ilk maçta adım atacak halleri kalmayan Barcelonalılar arasında, çatlak bacağıyla sekerek dolaşan Fabregas gözümün önünden gitmeyecek. Hiçbir şey onu arkadaşlarından ve oyundan koparamazdı o dakikalarda.
Arsa futbolundan şampiyonluklara, futbolun o amatör ruhu dolaşıyordu o an sahada.
Bir de ikinci maç sonunda Messi’nin, İngiliz geleneğine uyarak evine götüreceği hat-trick topuyla oynayışını, o çocuksu neşesini, unutmayacağım.
Duygulardan olgulara döneyim. Barcelona’nın ve Barselonian takımların en büyük özelliğinin topu kontrollerinde tutmak olduğu biliniyor. İstatistikler söylüyor zaten bunu. Futbol kolektif bir
oyun ama tek topla oynanıyor. Temelindeki zıtlıklardan biri bu. Böyle olunca çare yok, o tek topa sahip olacaksın.
Barça ikinci maçta yüzde 61 topa sahip olmuş. Arsenal’e ise yüzde 39 kalmış. Tabii Serpil Hamdi Tüzün’ün hep işaret ettiği gibi, aslında iki takımın da topa sahip olmadığı bir ‘hâl’ ve yüzde var. Barcelona’nın birinci sırrı burada işte. Bu süreyi de en aza indiriyorlar. Kontrollerinden çıkardıklarında top ya filelere, ya kaleciye ya da auta gidiyor, ya da son anda rakip oyuncu tarafından kesiliyor. Rakibe top göstermiyorlar tamam da, topla da gerektiği yerde vedalaşmasını biliyorlar.
Sahaya egemen olacaksın
Barcelona’nın topa çok sahip olduğunu ve çok pas yaptığını biliyoruz. Arsenal’in de en tipik özelliği bu. Hocaları Wenger’e ‘tek top Arsene’ diyenler bile varmış. Buna karşın ikinci maçta Barça 530 küsur isabetli pas yaparken, Arsenal’inkiler 230 küsurlarda kalmış.
Pekiyi topa fazla sahip olmak ve fazla pas yapmak tek başına iyi ve güzel futbolun garantisi mi? 1994 Dünya Kupası’nda Parreira’nın Brezilyası kendi yarı alanında bıktırıcı ölçüde geri-yan pas yapıyordu ve dünyanın gördüğü en yavan kupanın baş aktörü oldular.
Futbol tek topla oynanan bir takım oyunu olduğuna göre top bir oyuncunun ayağındayken ötekilerin, hakemlerin bile, ne yaptığı, nerede durduğu, nereye hareketlendiği önemli. İşte burada top kadar sahanın kullanımı devreye giriyor.
Top rakipteyken Barcelona inanılmaz ölçüde ileride basıyor ve alan daraltıyor. Rakibe iki pastan fazlasına izin vermiyor. Zaten en zayıf oldukları yer kendi ceza alanlarının önü... O yüzden Guardiola, “Riske girmeme riskine giremeyiz” diyerek sürdü takımını sahaya Londra’da. Bunun sonucunda, “Hayatımda seyrettiğim en müthiş yarım saat” diye övdüğü futbolu oynadı takımı... Arsenal’i ceza alanı çevresinde tuttular. İlk 44 dakikada, o maç 4-0 olacakken, futbol bu, ikinci maç 3-1 oldu.
İlk maçın ilk yarısı için Arsene Wenger’in yorumu, “Defansta kalarak bu maçtan çıkma şansımız yoktu” olacaktı. Çıkmakta geciken defansın arasına atılan iki topla 0-2 geriye düşünce Fransız hoca, Eboue ve Walcott’ı sahaya sürerek oyunu Barça yarı alanına yıkacak ve beraberliği kurtaracaktı... İkinci maçın başında Arsenal orta alan kademeleriyle rakibi ileride tuttu, bir derin pasta golü buldu ama sonra Barça’yı ve Messi’yi durduramadı. Çünkü topu kazanınca Barcelonalılar tek paslarla dar alandan çıkıyor. O sırada her Barcelonalı ileriye doğru boş alanlara giderek ayağında top olan arkadaşlarına pas alternatifleri ya da top sürme alanları yaratıyor. Top rakipteyken daralttıkları sahayı, top kendilerindeyken genişletiyorlar.
İlk maçta İbrahimoviç, (ki Messi’yle ve genelde Barça’da oynaması hayırlı mı değil mi, karar
veremedim), iki gol vuruşunu yaparken Messi neyle meşguldü dersiniz?
Sonuçta Barça çok pas yapıyor ama her pas bir öncekinden daha etkili hale geliyor. Top giderek canlanıyor ve basit bir pasla başlayan zincir tehlikeli bir atakla ya da gol vuruşuyla sonuçlanıyor. Barcelona’nın ikinci sırrı burada.
Tabii her oyuncu arkadaşlarının yarattığı üç dört alternatifin farkında. Bunlardan en doğrudan, en güvenli ve en kısa olanını içgüdüsel olarak seçiyor. Genç takımdan başlayarak bu terbiye ile yetişiyor. En etkili olacak yerde pas veriyor-alıyor, en etkili olacak yerde top sürüyor, en etkili olacak yerde şut atıyor. İşte Messi.
Zamana egemen olacaksın
Özellikle ikinci maçın ikinci yarısında Arsenalliler de topa ve sahaya sahip oldular ama karşı kalede etkili olamadılar. Etkili oldukları anlarda ofsayta düştüler. Çünkü hızlı değillerdi. Tek viteste oynuyorlardı. Çabuk hızlanıp çabuk yavaşlayamıyorlardı; ivmeleri yoktu. Zor kazandıkları topları kolay kaybettiler. Fabregas’ı aradılar. Zamana egemen olamadılar kısacası. Son hamlelerde hep geç kaldılar. Her pasları bir önceki pastan etkisiz ve dağınık oldu.
Barçalılar ise ilk maçın ilk yarısında ve ikinci maçın genelinde zamana egemendi. Rakipten önce hamlelerini yaptılar... Günümüzde topla bu kadar hızlı dönebilen, bu kadar ileri geri vites değiştiren ve bu kadar kolay arkadaşını bulan başka takım yok. Bu da Barcelona’nın üçüncü sırrı... Böyle olunca, attıkları paslar sanki bir sonraki hamleyi dikte ettiriyor. Sonraki
oyunun mesajını ve şifresini taşıyor.
Bakınız: Üçüncü golde Abidal’in kafayla Messi’nin koşu yoluna bıraktığı top.
Egemenlik kayıtsız şartsız anlayanın
Böyle maçların sarhoşluğundan ayıldığımızda haklı olarak soruyoruz: “Bunların oynadığı futbolsa, bizim oynadığımız ne?”. Tabii sorunun cevabı önce onların ne oynadığını anlamaktan geçiyor. Nasıl oluyor da, o altyapıdan birbirinin aynı felsefede ama farklı kişilikte İniesta’lar, Xavi’ler, Busquets’ler, Fabregas’lar çıkıyor? Nasıl oluyor da beceri farklarıyla aynı tarz oynamaya çalışan Messi’ler, Bojan Krkic’ler, Pedrolar, Jeffren’ler, Giovanni dos Santos’lar yetişiyor? Nasıl oluyor da bunların en iyileri, büyük hedeflere oynayan Barça gibi bir takımda ilk 11’e yerleşiyor, vasat olanlar önemli liglere gidiyor? Nasıl oluyor da bu futbolcular geleceğin futbolunu bugüne getiriyor?
Önce bunları anlamaya çalışmak gerek. Sonra da hüküm kesmeyi bırakıp bizde olanı anlamaya çalışmak gerek. ‘Ön libero’ , ‘pivot santrfor’, ‘playmaker’, ‘az forvet-çok forvet’, ‘önce gol yemeyeceksin-önce gol atacaksın’, ‘puan futbolu-güzel futbol’, ‘hocaydı, değildi’, ‘şunu sok, bunu çıkar’ skolastiğini bırakıp olgularla yüzleşmek gerek. Yoksa onların oynadığı da futbol, bizim oynadığımız da.
Barcelona’yı babam da çalıştırır...
Yahu şu ‘Barcelona’yı babam bile çalıştırır’ lâflarını bırakalım artık. Baksanıza, ‘zaytung.com’un haberine göre Barcelona Başkanı Laporta açıklama yapmış. “Biz hocalara bu kadar parayı boşuna mı veriyoruz, Türkiye’de aranızdan seçin birini, bize hoca olarak yollayın” diye... Ayrıca babalarınıza ayıp olmuyor mu? Bu kadar beceriksiz mi adamlar? Emek ve akıl gerektirmeyecek işlere hep onları layık görüyorsunuz.
Kaynak: İBRAHİM ALTINSAY 08/04/2010 Radikal
Sarah McLachlan - Fallen Video Lyrics
Sarah McLachlan - Fallen Video
Friendly link: http://www.youtube.com/watch?v=5xyGOeG8vdo
Sarah McLachlan - Fallen Lyrics
Heaven bent to take my hand
And lead me through the fire
Be the long awaited answer
To a long and painful fight
Truth be told I've tried my best
But somewhere along the way
I got caught up in all there was to offer
And the cost was so much more than I could bear
Though I've tried, I've fallen...
I have sunk so low
I have messed up
Better I should know
So don't come round here
And tell me I told you so...
We all begin with good intent
Love was raw and young
We believed that we could change ourselves
The past could be undone
But we carry on our backs the burden
Time always reveals
The lonely light of morning
The wound that would not heal
It's the bitter taste of losing everything
That I have held so dear.
I've fallen...
I have sunk so low
I have messed up
Better I should know
So don't come round here
And tell me I told you so...
Heaven bent to take my hand
Nowhere left to turn
I'm lost to those I thought were friends
To everyone I know
Oh they turned their heads embarassed
Pretend that they don't see
But it's one missed step
You'll slip before you know it
And there doesn't seem a way to be redeemed
Though I've tried, I've fallen...
I have sunk so low
I have messed up
Better I should know
So don't come round here
And tell me I told you so...
7 Nisan 2010 Çarşamba
Jónsi - Go Do - Video &Lyrics
Go sing, too loud
Make your voice break - Sing it out
Go scream, do shout
Make an earthquake...
You wish fire would die and turn colder
You wish, your young, could see you grow older
We should always know that we can do anything
Go drum, too proud
Make your hands ache - Play it out
Go march through a crowd
Make your day break...
You wish silence released noise in tremors
You wish, I know it, surrender to summers
We should always know that we can do everything
Go do, you'll know how to
Just let yourself, fall into landslide
Go do, you'll know how to
Just let yourself, give into low tide
Go do!
Tie strings to clouds
Make your own lake - Let it flow
Throw seeds to sprout
Make your own break - Let them grow
Let them grow (Endless summers)
Let them grow (Endless summers)
(Go do endless summers)
You will survive, will never stop wonders
You and sunrise will never fall under
You will survive, will never stop wonders
You and sunrise will never fall under
We should always know that we can do everything
Go do!
5 Nisan 2010 Pazartesi
Rijkaardın taktiğini değiştirmesine sebep olduk, İyi yaptık
Rijkaardın taktiğini değiştirmesine sebep olduk, İyi yaptık. Yok Jo dans etmiş kızlarla göbecikler atmış. Yok ya sebep bu mu?
Takıma bak şimdi;
Kalede taraftarın sevgilisi Leo Franco... Emre ve Servet hata yaptığında nerdeydi bu mantaliten... derler, diyecekler. E biraz da hak veririm derlerse...
Sağ bek bozması olmasına karşı bu sezon biraz daha iyi oynayan sabri yine sağ bekte normal seçim.
Stoper seçimi; bir nevi beynini kullanamadığını iddaa ettiği savaşçı; Servet
11 sonuna kadar hak eden ender oyunculardan biri Neill.
Kurtuluş araçı Balta. Sonunda Canerden kurtulmak böyle bir mutluluk. Ula balta seni gördüğüme sevindim, her ne kadar balta da olsan.
Ortaya gel usta ortaya, Ayhan, Barış, Topal, Sarp... Aynı 11 diyorum, dördünü sayıyorum. kabus gibi...
dos santos ve keita da savruk kanat forvet vb. mevki oyuncuları...
Taktik nasıl olacak merak ediyorum.... Sence??
Taktik maktik şöyle;
sen bas. sen de bas... sen topu kes. sen ona ver, sen alınca dripling yap, çalım at, boş bulursan vur. Olmazsa adamın içinden geçmeyi dene... yok lan o olmaz sen diğer kanada at topu, ordan devam ederiz. Hey dos santos sana geldi mi top. Ulan gene mi kontrol edemedin... Git çalım cezası veriyorum sana... Kendine çalım atacaksın. Dakikada 600 çalım atmadan gelme. Hızlı ol...
* franco yokmuş ee şimdi hiç gol yemeyiz... Yaşasın ayku ve ufuk, ne de olsa ikisini de 5 yıllık ispanya deneyimi var...
Takıma bak şimdi;
Kalede taraftarın sevgilisi Leo Franco... Emre ve Servet hata yaptığında nerdeydi bu mantaliten... derler, diyecekler. E biraz da hak veririm derlerse...
Sağ bek bozması olmasına karşı bu sezon biraz daha iyi oynayan sabri yine sağ bekte normal seçim.
Stoper seçimi; bir nevi beynini kullanamadığını iddaa ettiği savaşçı; Servet
11 sonuna kadar hak eden ender oyunculardan biri Neill.
Kurtuluş araçı Balta. Sonunda Canerden kurtulmak böyle bir mutluluk. Ula balta seni gördüğüme sevindim, her ne kadar balta da olsan.
Ortaya gel usta ortaya, Ayhan, Barış, Topal, Sarp... Aynı 11 diyorum, dördünü sayıyorum. kabus gibi...
dos santos ve keita da savruk kanat forvet vb. mevki oyuncuları...
Taktik nasıl olacak merak ediyorum.... Sence??
Taktik maktik şöyle;
sen bas. sen de bas... sen topu kes. sen ona ver, sen alınca dripling yap, çalım at, boş bulursan vur. Olmazsa adamın içinden geçmeyi dene... yok lan o olmaz sen diğer kanada at topu, ordan devam ederiz. Hey dos santos sana geldi mi top. Ulan gene mi kontrol edemedin... Git çalım cezası veriyorum sana... Kendine çalım atacaksın. Dakikada 600 çalım atmadan gelme. Hızlı ol...
* franco yokmuş ee şimdi hiç gol yemeyiz... Yaşasın ayku ve ufuk, ne de olsa ikisini de 5 yıllık ispanya deneyimi var...
2 Nisan 2010 Cuma
Dönemsel Git Gel ve Yoğunluk
Dönemsel olarak git geller ve yoğunluk, uzun süre sonra yoğunluğu delip bir yazı yazayım dedim. Esasında, amaçım iyi hoş bir yazı yazmak değil. Sadece karalamak! Yoğunluk, en çok git gel dönemlerimi buluyor yoksa bu yoğunluk mu beni git gellere itiyor? Sanırım ikincisi, çok yoğun olduğumda ve bu yoğunluk içinde farklı işler, farklı kulvarlarda at koşturma seçenekleri mevcutken, kafayı birden farklı yere konsantre etmek gerekirken çorba yapma ihtimali kuvvetlenir. Kuvvetle muhtemel çorba yaptığımda görülmüştür. Bu beceriksizlik ya da konsantrasyo kaybı ile açıklanabilir. Ancak tek açıklaması bu değil! Birbiri ile alakalı işlerde böyle bir sorun yaşamazken, birbiri ile alakasız işlerin getirdiği yoğunluk sonuçu dönemsel olarak bir git gel oluşuyor. Bu oluşum içinde kontolü kaybetmemek için çok disiplinli ve ilkeli çalışmak lazım. Benim için disiplin olmazsa olmaz olduğu kadar en nefret edilen kriterlerdendir. Zira disiplinin en kötü getirisi strestir. Stresten uzak olmak için disiplini deldiğim, boşverdiğim zamanlar çok olmuştur. Ama bu safi başarıyı getirmedi. Şuan ise benim daha çok işime yarayan yöntemi kullanıyorum. Bu farklı işler taktiği. Bu işlerin birbiri ile uzaktan yakından alaksı yok. Sıkıntılı anlarda, konsantrasyon kayıplarında iş değiştiriyorum ya da proje değiştiriyorum. Böylece bir anda düşünce boyutu farklılaşıyor. Ve daha önce fark edemediğim konuları daha hızlı fark edebiliyorum ve çözüm üretebiliyorum. Faydası çok. En azından ben de işe yarıyor. Tabi bazen bu durum da kontrolden çıktığı söylenebilir. İşte o anlardan birisi yine Gel git dönemleri. Sonuçlanması uzun sürede gerçekleşen işlerde ve özellikle devamlı yoğun konsantrasyon isteyen bu projeler, işler ile aynı anda uğraşmak zaten normal bir insanın da zorlanacağı bir durumdur. Kolay ve basit işlerde daha fazla yararını görebilirsiniz. Çok yoğun işlerde de bazen durum karmaşıklaşabiliyor ama yine de tavsiye edililir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)