Banu Yelkovan'ın Ne sezon finaliydi ama... yazısıdır. Arşivimde dursun. Bana göre uygun başlığıda Şükrü Saraçoğlu Stadyumunda Das Experiment Filmi
‘Das Experiment’ (Deney) filmini İstanbul Film Festivali çerçevesinde, Emek Sineması’nda seyretmiştik. Filmin konusu gazete ilanıyla bulunan yirmi deneğin yarısına gardiyan, yarısına mahkum kıyafeti giydirilerek davranışlarının incelendiği bir deney üzerineydi. Deneyin süresi iki haftaydı, istediğin an bırakıp çıkmak tamamen serbestti ve sözde gardiyanların, sözde mahkumlar üzerinde şiddet kullanmadan nasıl otorite geliştireceklerinin denemesiydi bu.
Film ilerledikçe sadece gardiyanlar ve mahkumlar değil, biz seyirciler bile deneyin havasına girdik. Yaratılan sözde ‘gerçekliğin’ kitleleri nasıl etkisi altına aldığını, üniformayı giyenlerin nasıl duygusuzlaştığını, kendilerini üstün görmeye başladıklarını, mahkum kıyafetlilerin adım adım ezikleştiğini, psikolojik olarak yok oluşlarını dakika dakika izledik. Film bittiğinde kimse yerinden kalkamadı. Neden sonra ayağa kalkıp sessizce dağıldık. Sanırım herkes kendi ‘deneyini’ sorguluyordu.
Futbol yorumlamaya çalışırken ‘kendi gerçekliği’ cümlesini çok sık kullanmamın nedeni işte bu filmdir. Her taraftarın ‘kendi gerçekliğinde’ yaşadığı çok garip bir dünya futbol. Nalıncı keserinin hep bize yonttuğu, hakem hatalarının hep bizim aleyhimize olduğu, basının hep rakibi tuttuğu, bizimkiler hariç bütün yöneticilerin boşboğaz olduğu bir garip gerçeklik hali...
Filmdeki gibi şiddetle sona erdi
Fenerbahçe maçının sonu, bir sosyal deney gibiydi. Kötü niyetli birtakım insanlar uzun süren ince planlamalar sonucu bu senaryoyu devreye sokmaya kalksalar, cep telefonlarını kitlemeyi başarsalar, stattaki televizyonları bloke etmeyi başaramazlardı, onu becerseler anonsçuyu ayarlayamazlardı. Rakip taraftarlar ezeli rakipleri için en dramatik şampiyonluk kaçırma senaryoları düşleseler, böylesini hayal edemezlerdi. Hepimiz toplu bir deneyin parçaları gibiydik. Ve tıpkı Das Experiment’teki gibi şiddetle sona erdi.
Bugün herkes hemfikir: Bu yaşananlar şampiyonluğun kaçmasından çok daha kötü. Herkes bu maçı Denizli maçıyla kıyaslıyor. Ama o maç camia üzerinde bütünleştirici bir etki yaratmıştı. Fenerbahçeli taraftarlar ertesi gün Fenerium mağazalarına akın etmişlerdi. Birlik olmuşlardı. Bugün durum tam tersi. Kendilerini çok kötü hissediyorlar. Dün birçoğu işe gitmedi. Okulu kırdı. Değil rakip taraftarların alaylarını püskürtecek güçleri, televizyon seyredecek, gazete okuyacak, aynaya bakacak mecalleri yok.
Yıldırım ne düşünüyor acaba?
2006’da üzgünlerdi. Bugün kızgınlar. Bunu kendilerine yaşatanlara kızgınlar. Artık bir şeyler değişsin isteyecekler. Birileri gitsin isteyecekler. Bu ruh halinden elbet çıkacaklar. Ama zaman alacak. Bu toplu galeyan anında dokunulmaz saydıkları çok fazla şey zarar gördü çünkü. Taraftarların basın toplantısının kapısına dayanarak teknik direktörü istedikleri, koltukların kırılarak sahaya atıldığı, insanların yaralandığı, pankartların tutuşturulduğu, çocukların gözlerinin biber gazıyla yaşardığı, babalarının kafalarının kanadığı bir yere döndü Şükrü Saracoğlu. Yani Türkiye’nin herhangi bir stadına.
O statta insanları tek tek yerlerine oturtmaya çalışan, otoparkta arabasını yanlış yere koyanı bizzat gidip locasından kaldıran, tribün gruplarıyla kıyasıya savaşa girişen, taraftarının insanca şartlarda maç seyretmesini gurur meselesi haline getiren Aziz Yıldırım’ın şu an ne düşündüğünü merak ediyorum. Hangi gözlerle baktı dün olanlara. ‘Değmezmiş’ diye mi düşünüyor, yoksa bu olanlar onu daha da mı hırslandırdı. İşte bunu bekleyip göreceğiz.
ps: Das Experiment filmini aklıma düşüren Gürsoy Ercan’a teşekkürler!
Resim: Bobiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder